“Her yüreğin rahatlamak ve huzur bulmak için çekildiği bir köşesi vardır.” Halil Cibran bu cümleyle insanları anlam denizine doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta asıl mesele ise bir arayıştır aslında...
Hayat, her zaman mutluluk bahşetmiyor insanlara. Zaten öyle bir gayesi de pek yoktur. Belki de en kısa süreliğine verdiği ödüllerin en önemlisi “mutluluk” olduğu içindir zamanın hep en huzur dolu ve mutlu olduğumuz an’da asılı kalmasını istememiz. Öylede kalsa sonsuza dek...
Ancak bu da pek mümkün olmadığı için yüreğimizin huzura biraz olsun kavuşabilmesi için sığınacağımız bir liman, çekilebileceğimiz bir köşe arar dururuz bir derviş misali; elimizde âsâ, sırtımızda hırka...
Herkesin ruhunun huzura, yüreğinin ferahlığa kavuştuğu yer farklıdır...
Kimimiz radyoda dinlediğimiz bir şarkının en can alıcı melodisinde...
Kimimiz okuduğumuz bir şiirin en güzel cümlesinde...
Kimimiz izlediğimiz filmin yarattığı yapay bir dünyada...
Kimimiz bir bardak sıcak çayda...
Kimimiz kırk yıllık hatra bedel kahvede...
Kimimiz en güvenliği sığınak olan annelerimizin dizlerinde...
Kimimiz huzur veren bir kuş çıvıltısında...
Kimimiz koca çınarın, babalarımızın, gölgesinde...
Kimimiz sevdiğimizin dilinden dökülen birkaç güzel sözde...
Kimimiz bir çalabın tahtında...
Kimimiz mânâda...
Kimimiz maddede...
Bu kaçış belki de kendimizden kaçıp kendimizi arayıştır. Modern çağ denilen yaşadığımız bu dünyada duygularımız en çok gözardı edilen ve kullanılıp bir köşeye savrulan şeydir.
Ayaklar altına alınıp çamura bulaştırılır ve çamuru gitse de izi bir ömür kalır...
Metalar içerisinde yitip gidiyor ömrümüz.
Hayatımızın merkezine nesneleri bıraktığımız için mutsuzluk bizi daha çabuk bulup çıkarıyor saklandığımız köşeden.
Sahip olamadıklarımız, sahip olduklarımızı bir sis perdesinin ardına gizleyip durur.
O sisin kalmasını beklemeden başka yöne, başka nesnelere yöneliriz ama onların bizlere sunduğu şeylerin en başında da “mutsuzluk” gelir. İşte bu metalılaşmış dünyadan kaçıp bir sığınak aramaya başlarız o vakit.
Yüreğimizin huzura, ruhumuzun dinginliğe kavuşabilmesi için inzivaya çekilebileceğimiz bir yer arar dururuz.
Bunu da yalnızlık olarak adlandırabiliriz bir bakıma ancak asıl mesele herkesten kaçıp sadece kendimize ulaşmaktır.
Öncelikle ihmal ettiğimiz “kendimizi” bulmalıyız, daha sonra huzura erebileceğimiz başka yüreklere doğru yelken açmalıyız bu dünya denilen dalgası bol denizde.
Elbette sığınabileceğimiz bir limana ulaşacağız dalgalardan kurtulup!!
Kışlar baharına, gecelerin de sabahına kavuştuğu gibi...
Peki sizlerin huzur bulabildiği liman neresi?