Mevsimlerin birer birer geçişi ömrün de tükenişinin habercisidir aslında. Düşen her bir yaprak ömürden geçip giden kısa an’ları temsil eder.
Kimi bir rüzgâra kapılıp düşer vaktinden önce, kimi de zamana inat direnir ondan vazgeçen sağuk dal parçasından. Kimse farkına varmaz öylece tadını çıkarır akıp giden ömrün…
İçine çeker kokusunu açan çiçeğin, teninde hisseder düşen yağmur damlasının ılıklığını, avuçlarında sıkıca tutar sararan yaprağı, hisseder saçlarında uçuşan kar tanesini, ufku seyreyler batan güneşi uğurlarcasına, ay’a eşlik eder bir yakamoz eşliğinde…
Ömürünüzü bir sayıyla sınırlarken farkına varabildiğiniz, tadını çıkarabilidiğiniz, güzelliklerini ayırt edebildiğiniz mevsimleri sayın geçen yıllardan ziyade.
Hangisini hissettiyseniz yüreğinizin en saf yerinde onları hesap edin, onlar ne kadar doluşmuşsa içinize işte tam o yaştasınız.
Yani kaç çiçeğin açtığına ve solduğuna şahitlik yaptıysanız yaşadığınız ömrün değeri odur.
Baharın canlılığı, yazın bereketi derken şimdi sonbaharın o hüzünlü havası gelip kapımızı çaldı. Her renk soluklaşmaya başlayacak artık aheste aheste.
Yeşilin tonları yerini sarının, turuncunun, kahvenin tonlarına bırakacak. Bir tuvalin üzerine küçük fırça darbeleriyle çizilmiş tabloya dönüşmeye başlıyor doğa, öyle kusursuz…
Bu mevsim, herkesin içindeki şair ruhun prangalarını çözer. Sayfalar dolusu gurbet, hasret, aşk şiirleri dökülür kalemlerden. Ayrılık ve vuslatın harmanlandığı şiirlerdir bunlar.
Yaratma sancısının en aza indirgendiği mevsim...
Doğaya bakıp da etkilenmeyen kimse var mıdır bu topraklarda?
Bu mevsimin güzelliğinden habersizdir göçmen kuşlar. Bilselerdi böylesine kusursuz bir mevsimi bırakıp uzak diyarlara giderler miydi?
Üzerine en çok söz söylenen, şiir yazılan mevsimdir sonbahar. Hüznün her türlüsünü barındırdığından “hazan” denmiştir.
Sararan bir yaprak bahane aramaz dalından kopmak için, o da bilir gitme zamanının geldiğini.
Yapraklar rüzgârla birlikte savruldukça oradan oraya amaçsızca, kapılar çalınmaya başlar ansızın…
“Bilmem ki hatıralar, ne istersiniz benden, gelir gelmez sonbahar.”
Cahit Sıtkı bu dizeleriyle ifade eder anlatmaya çalıştıklarımı kısa ve öz biçimde.
“Sonbahar, anıların sığınağıdır.”
Sonbahar, yalnızlık mevsimidir. Kuşlar bile göç edip gider bu diyarlardan ancak yalnızlık kazık çakar adeta yanı başına.
Her zaman kulağına fısıldar hiç acele etmeden içindeki burukluğun dışarı yansıması için.
Herkes farklı biçimde dışa vurur bunu. Kimi suskunluğa bürünüp bekler, kimi dizelere döker, kimileri de haykırır bunu çığlıkların en sessiziyle!
Mevsimler ömrün her bir bölümünü tamamlasa da yeni umutları da ceplerinde taşır.
Sonbahar da sizlere yeni umutlar getirecektir mutlaka. Onları yakalayın ve sarıp sarmalayın en güçlü inancınızla.
Bazen iç ısıtan güneşle, bazen ılık bir yağmur damlasıyla…
Mevsimin adı değişir ama umutlar her zaman yeniden filizlenir…
Hoş geldin sonbahar!
Zamanın arasına gizlediğin güzellikleri açığa çıkar!