Milli Eğitim Temel Kanunu’nda; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;
Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek; Şeklinde düzenlenen amaçların ortak paydasında, insan olmanın evrensel değerlerine sahip bir neslin yetiştirilmesi hassasiyeti dikkat çeker…
Ancak, bu amaca dönük sürdürülen eğitim süreçleri, açılan okulların sayısal artışları, kullanılan araç gereçlerin teknolojik değişimleri takip etmesi, dijitale kayan eğitim süreçleri, resmi eğitim kurumlarımız yanında, özel sektörün de her geçen gün aktivitesini artırdığı eğitim iş kolundaki yoğun faaliyetlerine karşın, yeni yetişen nesilden memnuniyetsizliğin hızla artışından dolayı, özel sektör ve devlet eliyle verilen, örgün ve yaygın eğitim, eğitim sistem çıktıları, sonuçları ekseninde sorgulanıyor. Bu sorgulamanın temel sebepleri, taksonomi yapılacak olursa; Toplumda; 1- Yükselen şiddet eğilimleri, 2- Sahtekârlıkta artış (yalan söyleme, kopya çekme ve hırsızlık), 3- Anneye, babaya, aile büyüklerine, öğretmene, yetkili kişilere, karşı gelme, 4- İş ahlâkındaki dejenerasyon, ahlaki değerlerde düşüş, 5- Kişisel ve toplumsal sorumluluk bilincinde azalma, 6- Kendine zarar verici davranışlarda (madde bağımlılığı-her türlü bağımlılık - madde kullanımının ilkokula inmesi,) artış, Toplumda yaşanan istenmeyen tutum, değer ve davranışlardaki kontrolsüz artış, “Değerler Eğitimini” çözüm noktasına oturtmaktadır. Bu hassasiyetin odağında da;
“Değerler Eğitimi” projeleri ön plana geçmektedir. Ancak, iller bazında farklı isimler altında yapılan “Değerler Eğitimi” projelerinde de istenen başarının elde edilememesi de dikkat çeken bir başka husus olup, bu proje uygulamaları, iller bazında uygulama süreçleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu yönde ciddi akademik saha çalışmalarının yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Değerler eğitiminin amacı, çocuğun doğuştan getirdiği en iyi tarafı ortaya çıkarmak; kişiliğinin her yönüyle gelişmesini sağlamak; insani mükemmelliğe ulaşmasına yardımcı olmak; bireyi ve toplumu kötü ahlaktan korumak ve kurtarmak, bunun yanında iyi ahlakla donatmak ve devamını sağlamaktır. Bu süreçte başarılı olmak için; “Değerler Eğitimi”, kalbe, zekâya ve iradeye hitap etmeli ve amacı iyiliği sevdirmek, tanıtmak, istetmek olmalıdır. “Değerler Eğitimi”, önce çocuğun ve gencin duyarlılığına hitap etmeli, çocuğun şahsiyeti ve iradesi üzerinde de iz bırakmalı, bu yönde olumlu etki yapmalıdır.
Unutulmamalıdır ki; “Değerler Eğitimi”; • Mekanik öğrenme değildir, • Robotlaştırma değildir, • Bilgi küpü inşa etmek değildir, • Yalnızca kuralları nakletmek değildir, • Anlık değildir, • Kalıtsal değildir, • Çok yönlü öğrenmedir, • İnsanlaştırma sanatıdır, • Kişilik oluşturmaktır • Âna ve geleceğe biçim verme gayretidir, • Sabırla izlenmesi gereken bir süreç gerektirir…
Unutulmaması gereken bir husus da; Değerlerin öğrenilmesinin, bir sosyal öğrenme olduğudur... Değerlerin, modellenerek öğrenildiğidir…
Öğrenciler söylenenleri, anlatılanları değil, yaşadıkları, elleriyle dokundukları, tanıdıkları, çevrelerinde yaşayan, kendilerine rol model olarak sunulan modeller ile aynileşerek şahsiyet kazanmakta, sunulan değerleri içselleştirmektedirler…
O halde önce bizzat kendimiz, bizi biz kılan milli ve manevi değerlere sahip olmalı, bu değerlerle yaşama noktasında kendimize dürüst olarak, bu değerleri içselleştirerek yaşamalı, çocuklarımıza doğru model olmalıyız...