Yalnızlığın da türlüsü vardır bu hayatta.

Bir dağ başına kurulmuş ahşap bir kulübeki yalnızlık vardır mesela.

O çok da yormaz insanı aslında, yorucu ve yıpratıcı görünse de.

Kimse yoktur belki etrafında ama kimsenin olmaması oradaki yalnızlığın dayanılmaz hafifliğini gayet dayanılır kılar.

Kimse yoksa eğer sağında solunda bir beklenti içerisine de girmezsin ve sadece kendini dinlersin kayaların yankısında.

 Bazen bir kuşun sesine kulak kesilirsin, bazen bir çağlayanın şırıtısında bulursun kendini, bazen bir kuşun kanatlarının üstünde seyrelersin âlemi. Bir rüzgâra aldanıp havalan bir yaprağa dalarsın bazen.

Tüm bunları yaparken de kendi içinde bir yolculuğa çıkarsın aslında ve yalnızlık gözüne hoş gelecektir o vakit.

Yüreğine huzur da dolacaktır çünkü beklentin kimseden yana değil sadece ve sadece kendinden beklersin ve yüreğine umut bağlarsın...

Bir başka çeşidi ise herkesin bildiği ancak farkında olmadığı kalabalıklar içindeki yalnızlık.

Asıl büyük yalnızlık budur aslında ve yalnızlığın ne kadar ağır bir şey olduğunu anlarsın bir süre sonra.

Etrafında insanlar var olur her daim.

İşte o vakit bir beklenti içine girersin ve kendinden başka herkesi dinleyip onlardan medet umar gibi bekler pek olamayacak güzel şeyleri.

Duyduğun her güzel sözden bir anlam çıkarmaya çalışırsın fakat zamanla anlarsın o süslü kelimelerin ne kadar da sıradan ve içinin boş olduğunu.

Geç de olsa idrak edersin etmesine de artık güvenin kalmamıştır ne bir söze ne bir yüze.

Geç fark edersin uzansan tutabileceğin ellerin ne kadar da uzak olduğunu yıldızlar misali.

Duyduğun o kalabalıkların uğultusunun ne kadar da gereksiz olduğunu anlarsın elbet geç de olsa...

Sonra bir vakit ümidini kesersin artık belki de çoktan unuttuğun rabbinden ama o hiçbir kulunu unutmadığı gibi unutmamıştır seni de.

Önce yüreğine dokunur, kendi tahtıdır orası, huzurun tohumlarını eker oraya.

Sonra onun yeşermesi için rahmet yağdırır senin gözyaşlarından oluşan.

En sonda da orayı yeşillendirecek, çiçeklendirecek birini yollar.

Hiç gerek kalmaz söze.

Bir bakış yetecektir derdinin tercümesine.

O vakit fark edeceksin yalnızlıktan örülü bir sınavdan geçtiğine.

Mükâfatını alırsın sonunda muhakkak. 

Seni ne dağın zirvesindeki kulübenin yalnızlığına ne de kalabalıklar içindeki yalnızlığa mahkum etmeyecek rabbin.

Elbet hâlden anlayan bir yürek vardır bu yalan da olsa yaşadığımız dünyada.

Onunla her şeyi paylaşırsın ömür bitip tükeninceye kadar. 

Yeter ki ümidini kaybetme!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol