İnternet ve bilgisayar teknolojisindeki son gelişmeler bütün alanlarda olduğu gibi eğitimde de köklü değişimlere neden oldu diye avantajlarını anlatırken, Covid 19 ile birlikte eğitimimizin her alanında kullanmak zorunda kaldık.
İnternet tabanlı uzaktan eğitim geleneksel modellerin yanı sıra çağdaş yöntemleri uygulayarak daha etkin ve verimli bir eğitimin verilebileceği sonucuna varılmıştır. İnternet tabanlı eğitimi uygulamadan önce her şey daha kolay görünüyordu.
Uzaktan eğitim 1970 li yıllardan beri ülkemizde bilinmektedir ve bu sürecin içerisinde olanlarımız vardır. Öğretmen yetiştirme programları ile başlayan uzaktan eğitim sadece kitap kaynaklıydı. İnternet zaten yoktu. Daha sonra ilerleyen yıllarda gelişen teknolojiye uyumlu uzaktan eğitim yaygınlaştı. Ortaöğretimden doktora eğitimine kadar uzaktan eğitim sistemi ile ders veriliyor.
Uzaktan eğitim sistemine 1969 yılında ilk başlayan ülkelerden İngiltere “The Open University” ilk uzaktan eğitimde diploma veren ülkelerdendir. Ülkemizde de ilk Anadolu Üniversitesi başlattı ve başarıya ulaştı. Ancak anladım ki sistemi görmek ile sistemin içerisinde olmak farklı.
1990 lı yıllarda e-learning (e-öğrenme) ile ilgili bir sempozyum da bildiri yazmak için konu düşünürken, eğitimde mutlaka olması gereken pedagoji neden uzaktan eğitimde dile getirilmiyor diye düşünmüştüm. Sonuçta ders, ders materyali ve öğrenci var ise neden pedagoji boyutu dile getirilmiyordu? Başlık olarak “uzaktan eğitimde e-pedegoji dediğimde önce yadırgandı. Ama kararlıydım yazdım ve sempozyumda bildirimi sunarken çok ilgi görmüştü.
13 Mart 2020 tarihi itibarıyla olmaz olası şu Covid 19 belasından dolayı hayatımız alt üst oldu. Eğitim sistemi tamamen değişti. Öğrenciler, biz eğitimciler, idarecilerimiz, üniversite alt yapısı hazırlıksız yakalandık. 2019-2020 eğitim öğretim yılı bahar dönemi bazı konular deneme yanılma ile pekiştirildi. Çok verimli olmasa da herkes elinden geleni yaptı.
Üniversiteler için gözlemim ve yaşadıklarımdan anladım ki uzaktan eğitim yüz yüze eğitimden çok daha fazla zaman alıyor. Ders notları elinde olan veya ders kitabı takip eden hocanın o notları dijital ortama aktarması dahi ciddi emek ve zaman gerektiriyor.
Önceki dönem ders notlarımızı ve biz hocalar ders anlatımlarımızı videoya çekip sisteme yükledik. Öğrencilerin sisteme ilgili derse ne zaman girdiklerini izleyebildik. Dönem sonunda gördük ki hiç sisteme girmeyen, ders notlarını hiç açmayan öğrencilerimiz mevcuttu. Ödevler en geç 10 gün önceden verilip belli tarih ve saat diliminde istendiği halde öğrenci sisteme bakmadığı için ödevi zamanında göndermeyip başka iletişim kanallarıyla ısrarla gönderme yoluna gitmişlerdi. Sınavlarda internet hattı uygun olmayanlar mağdur olunca tekrar telafi sınavları yapıldı. Tabii “internet bağlantım erken kesildi” gerekçesini öne sürenlere inanmak durumunda kaldık. Bütün bunlar hocalara ek yük bindirdi.
2020-21 güz dönemine de uzaktan eğitim ile başladık. Elbette öğrencilerin adaptasyon süreçleri daha kısa olacak, kuralları bildikleri için daha verimli olacağını düşündük. İsteğe bağlı eş zamanlı yani canlı yapılan dersler bu dönem belli sayıda zorunlu yapılıyor. Gelgelelim karşımızda az sayıda öğrenci görünce, geçen dönem gösterilen toleransın gösterilemeyeceğine inanıyorum.
Günler önce canlı ders yapılacak, yoklama alınacak, “sorularınız varsa sorabilirsiniz” diye mesaj vermemize rağmen 70 kişilik sınıfta 10 kişi derse katılıyorsa sorumlulukları tamamen öğrenciye vermek lazım. Öğrencilerin bir kısmı halen uzaktan eğitim sisteminde “nasıl olsa dersi geçeriz” gözüyle bakıyor ve duygu sömürüsü yapmaya çalışıyorlar.
Sisteme adapte olan biz ve öğrenciler sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız. Hoca emek verip dersini sunarken öğrenci gelmiyorsa, eş zamansız sisteme yüklenen ders notunu açmıyorsa zaten öğrencinin ilgisizliği nettir.
Ara sınavları yapıyoruz. 16 Kasım tarihinde üniversitemiz, okulumuz web sayfasında sınav tarihleri ilan edilmişti. Ayrıca biz hocalarda sınavlarımız için duyuru yaptık ve almaları gereken önlemleri yazdık. Artık öğrenci online sınav olacağını biliyor, sistemin nasıl çalıştığını biliyor.
Derste ilgili olan öğrenciler asla sorun ile bize ulaşmıyorlar. Ama derse ilgisiz olan öğrenciler sınav başlamadan sadece yarım saat öncesi mesaj yağmuruna tutuyorlar.
“Köyde yaşıyorum, internet bağlantım yok, yardımcı olun hocam”.
“Depremi yaşamış bir şehiriz. Sizde zaten Elazığ’da yaşıyorsunuz anlayışlı olun, bizi anlayın”.
“Ailemin ekonomik durumu uygun değil bilgisayarım yok” (oysa üniversitelerin bilgisayar laboratuvarları kullanılabilir).
“Sınav saatini yanlış görmüşüm giremedim, beni tekrar sınav yapar mısınız?”.
“Sınavı yetiştiremedim kâğıda çözdüm size whatspp üzerinden gönderiyorum” (Sınav bitiminden 20 dakika sonra sınav soru cevapları whatsapp üzerinden gelmeye başladı).
“Ben bilgisayar kullanamıyorum”.
“Sınav esnasında hocam çözümü nasıl yükleyecem yardımcı olur musunuz”.
Sınav öncesi son 20 dakikada whatsp gurubundan sınavı öğrenen bazı öğrenciler var.
Gibi ifadeleri okuyunca inanın sinirlenmenin ötesinde üzüldüm. Bilinçsiz gençlik karşımda. İşin ciddiyetinin farkında olmayan uzaktan eğitimi kendi çapında acındırarak fırsata çevirmek isteyen gençlik. Benim normal eğitim sürecinde belirlenen kurallara bağlı hareket ettiğimi ve karşılığında da belirlenen kural çerçevesinde dönüt aldığımı bildikleri halde, sanal ortamda bu rahatlık beni tedirgin etti.
Üç dersimin sınavından 2 gün sonra üst üste mesaj “sınavınıza giremiyorum” diye yazan öğrenciye nasıl yardımcı olabilirim! Hangi ders olduğu belli değil, tarihler ile bile alakası kalmamış.
Sorumluluk sahibi öğrenci her zaman sorumludur ve beraberinde başarıyı yakalar. Yüz yüze eğitimde de, uzaktan eğitimde de hemen kendilerini gösteriyorlar. Ama çevreden duyumları ile işi basite alan öğrenci hem kendisini hem hocasını yorar. Herkes dersi geçecek kanaati uyanmış kendilerinde. Yanlış algı bu. Sonucuna da katlanmak zorunda kalır.
Net olan gözlem şu ki; iyi puan ile üniversiteye gelen öğrenci uzaktan eğitim sistemine daha çabuk adapte olup, sorumluluklarını yerine getirmekte ve hocalarını bu anlamda daha az yormaktalar. Hocalar da emeklerinin karşılığını görmektedirler. Daha düşük ÖSS puanıyla gelen öğrenci topluluğu halen eğitim bilincinde olmadığı için hem kendisini sorumsuzluğuyla yoruyor hem de hocaya emeklerinin karşılığını alamamama hüsranını yaşatıyor.
Öğrenciyi bu düşünceye sevk eden ya sistem ya da biz hocalar mı?