Aklımız içgüdüsel hallerden kurtulmaya başladığın da, algılarımız geliştiğinde taklitçiliğe başlarız.
Aile fertleri, çevremizde ki insanlar ve yaşadığımız toplum ilk başvuru kaynağımızdır. Yeni nesiller de yaşam şeklini evvelinde olan şekli taklitle devam ettirir.
Toplumlar da uygulama farklılıkları önemli tespitlerle ve inançsal yorum farklılıkları ile şekil değiştirir.
Asırlar öncesi değil de yarım asır öncesi ile günümüzün toplumsal uygulamalarını dahi kıyaslamaya kalksak önemli farklılıklar olduğunu görür, fark ederiz. Toplum denilen insanların ortak sebep ve tercihleri ile bir ara da olma hali değil mi?
Toplumun ekseriyetle aynı geleneksel uygulama halinde ki aidiyet hali ise ezberciliktir.
İnsan bedeni tembelliği gibi tüm olay ve uygulamaları akıl süzgecinden geçiripte yenileme yapmaz, bu da düşünme tembelliğidir.
Düşünenler elbette vardır, olmuştur da bu defa yalnız kalma sorunu ortaya çıkar, çünkü yeni uygulama halleri için insanların ikna sorunu baş gösterir.
On dört asır önce yaşamış İslam Peygamberi Hz Muhammed ve çevresinde ki akraba ve yoldaşları için günümüze akseden bir araştırmayı aynı haliyle aktarayım; << Muhammed'in kızı Fatma 10 yaşındayken Hz. Ömer 52 yaşındadır.
Bu halde Hz. Ömer, Hz. Muhammed'den kızı Fatma'yı ister.
Muhammed; "kızım henüz küçüktür.
Hem Amcam oğlu Ali'ye sözüm var" deyip Hz. Ömer'e vermez Fatma'yı. Fatma 12 yaşına geldiğinde 26 veya 27 yaşındaki Hz Ali'yle evlendirilir.
Ali ile Fatma'nın ilk çocukları Ümmü Gülsüm dür.
Hz. Ömer 62 yaşında HALİFE Olur. Ümmü Gülsüm 9 yaşındadır.
Halife olduğunda Hz. Ömer bu sefer Ali ve Fatma'nın kızları, Hz. Muhammed'in torunu Ümmü Gülsüm'ü İster. Ali ne kadar diretse de Ömer işi tehdide kadar götürür.
Hz. Ali yine vermez. Bu sefer Hz. Ömer Ali'ye Allah üzerine yemin ederek, amacının sadece Resulullah'a akraba olmak olduğunu, Ümmü Gülsüm'e ölünceye kadar dokunmayacağını, sadece nikâhına alacağını söyler ve Ali'yi bir şekilde ikna edip 40,000 dirhem altına Ümmü Gülsüm'ü alır.
11 yaşına geldiğinde Ümmü Gülsüm bir oğlan, 13'üne geldiğinde bir oğlan daha doğurur Hz. Ömer den. Hz Ömer'in hazırda 9 karısından 7nc'sidir Ümmü Gülsüm (kütübi sitte ve nebiyyi secere). 2 çocuk da yaşına gelmeden ölür.
ÖMER öldükten sonra Ümmü Gülsüm 5 ayrı yaşlı adama verilir. Kızcağız 22 yaşına kadar 4 çocuk daha doğurur ve 22 yasında ölür.
Şimdi soru; Bu sapık, ahlaksız, uçkur düşkünü, birbirlerinin kızlarını ve torunlarını beceren Arapları 7/24 tv ekranlarında överek, örnek göstermeye çalışan şarlatan ümmetçiler bu gerçek yaşam öykülerini, Fatıma'nın, Maria'nın, Safiye'nin, Berre'nin, Ayşe'nin, Ümmü Gülsüm'ün kimlere peşkeş çekildiklerini bilmiyorlar mı?
Hepsi biliyor.
Tüm bu bilgileri Araplar kabul eder ve halen de küçük yaştaki kızlarla evlenmeyi sürdürürler.
Ama bizim Türkler "yok koruma amaçlı nikâhladı, yaşı 9 değil 13 idi" gibi iddialar geveleyip Arapların sapkınlığını örtmeye çalışırlar.
Yorum yapmadan aktardığım yazıya yeni bir yorum eklemeden günümüze dönelim.
Her şekli ile farklı unsurları ve kararları olan, yaşam şekillerine yansıyan uygulama hallerini günümüz şartlarına uyumlu hale getirebilmiş isek, çocukların evlilik yaşları ve çocukların istek ve rızası alınma halini neden günümüze uygun haliyle uygulamıyoruz ki.
Nakil ve yolculuk işlemlerimizde deve kullanmıyoruz değil mi, tarlaları havalandırmak, devridaim yapmak için de karasaban kullanmıyoruz.
Çocukluktan, bebeklikten uzaklaşamamış çocukların günümüzde eş olması, anne olması düşünülebilir mi?
Yaş farklılıkları olsa dahi erkek ve kadının hür iradesi ile evlilik yapmalarını doğru bulabilirim.
Kırk yaşında ki erkek ya da kadın seksen yaşında ki erkek ya da kadınla evlilik yapabilir.
Yirmi yaşında olan erkek ya da kadın on yaşında ki erkek ya da kadınla evlilik yapamaz, yapmamalı, akla uygun olmadığı gibi bilim, tıp da reddeder.