Eskiden Avrupa'nın ve Dünyanın en genç nüfuslu ülkelerinden biriydik. Ne yazık ki, bu durum artık değişti.
Şimdiki aileler ya tek çocuklu ya da iki...
Ekonomik zorluklarla birlikte günümüzde çocuk sahibi olmak artık büyük sorumluluklar gerektiriyor ve ailelerin bu sorumluluğu üstlenecek ne sabırları var ne de ekonomik güçleri...
Nüfus artış hızımız bu nedenle giderek düşüyor. Böyle giderse kendi ülkemizde azınlığa düşeceğiz. Nüfus artış hızını ayakta tutanlar da ülkemizdeki mülteciler, özellikle de genç Suriyeliler...
Çok değil sanırım on yıl sonra bazı bölgelerde azınlık durumuna düşeceğiz.
Özellikle Hatay, Kilis, Osmaniye, Gaziantep, Adana, Mersin gibi illerde nüfus olarak Suriyelilerin gerisinde kalacağız. Kendi topraklarımızda azınlık olmak...
Ülkenin nimetlerinden fazlasıyla yararlanıyorlar. Hükümet de bu alanda üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Vatandaşlık, barınma, yeme-içme, çalışma, iş yeri açma gibi birçok alanda kendi vatandaşlarımızdan daha geniş ayrıcalıklara sahipler. Bu da onları hem özgüvenli yapıyor, hem de ülkede kalıcı olmanın yollarını bulma konusunda çaba sarf etmelerini sağlıyor. Kimsenin geri dönmek gibi bir çabası, niyeti de yok. Sebep oldukları sosyo ekonomik sıkıntı ve kültürel yozlaşı da cabası...
"Mültecileri ülkeden kovalım" tarzı bir argüman değil bu çıkış. Ama ortada olan gerçekleri de görmezden gelemeyiz.
"Bize ne zararları var ki, bırakalım onlar da yaşasınlar, bu ülke hepimize yeter" gibi birleştirici bir anlayış bana yeterince samimi ve masum gelmiyor.
Bu bir ırkçı tutum da değil. Hayat anlayışımda ırkçılığa asla yer yoktur. Tüm 'izm'lerin de insan olmanın önündeki en büyük engeller olduğuna inanmışımdır. Aslolan insan olmaktır anlayışını kendine düstur edinmiş biriyim ama yıllardır süregelen bir tehlikenin de bizi teğet geçmeyeceğini biliyorum. Göstere göstere gelen bir tehlikeyi görememek de fazla iyimserlik olur.
Ülkenin her yerinde, her birimindeler. Sanayide, mahallede, hastanede, çarşıda, pazarda, hizmet sektöründe, kafelerde, oyun salonlarında, eğlence merkezlerinde...
Üstadın dediği gibi, kendi ülkende garip olmak...
Nüfus artış hızımızın düşmesinin bir diğer sebebi de evcil hayvanlara olan ilginin artması...
Neredeyse her üç evde bir kuş, kedi ya da köpek var. Ve bu giderek yaygınlaşıyor.
Onlara ayrılan bütçe ise dudak uçuklatan türden. Yaklaşık 260 milyar dolar...
Bu da vicdan, merhamet, annelik gibi değerlerin yaşanamamasına neden olduğu için duyarsız ve ilgisiz bir neslin ortaya çıkmasına sebep oluyor.
Hayvan seven arkadaşlar bana gönül koymasınlar. Kaldı ki ben de hayvanları çok severim. Ama onları doğal yaşamlarından çıkarıp ev serüvenin içine çekmek bana doğru gelmiyor. Hele böylesi bir bütçeyi onlara finanse edip bu kaynağı insana aktaramamak bence ilerisi adına kaygı verici...
"Hayvanları seven insanları da sever. Bunun merhamet duygusundan mahrum olmakla alakası yok" diyen arkadaşlara saygım var ama bir anne iç güdüsünü kelimelerle tarif edemezsiniz. Onun yerine başka birşeyi koyamazsınız.
Yerli filmde bir kadın:
"Ben bir anneyim ve bu dünyada evladım için yapamayacağım şey yok. Bu öyle basite alınacak bir cümle de değil. İçi doldurulması gereken ve ağırlığı olan bir ifade. Bu gerçekle karşılaştığınızda nelerden vazgeçebildiğinizi de görürsünüz. Bir annenin evladını koruma iç güdüsünü asla sınamaya kalkmayın, başaramazsınız..." diyordu...
Üzerinde biraz düşünün derim. Objektif bir şekilde, ama'sız ve kesinlikle art niyetten uzak...