“İnsan doğar, büyür ve ölür” deriz.  Hayatı doğum, çocukluk, ergenlik, gençlik, orta yaş ve yaşlılık aşamalarından oluşturmak mümkündür. Bu aşamaların geçişlerini pek çok insan fark edemeyebilir, ancak dışarıdan bakan gözler bu geçişleri çok net görmektedir. İnsan yaşamının önemli evrelerinden birisi olan yaşlılık için ilan edilmiş bir hafta bulunmaktadır.

Yaşlı nüfusun artış hızına paralel olarak yaşlı sağlığı konularında farkındalık yaratmak amacıyla bu özel hafta anılmaktadır. Dünyada insan sağlığı konusunda en etkili kuruluş Dünya Sağlık Örgütüdür. Yaşlılar Haftası da Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1982 yılında ilan edilmişti. 18-24 Mart tarihleri arasındaki hafta, ülkemizde “Yaşlılara Saygı Haftası” olarak anılmaktadır.

Her insan için değişik anlam ve önem ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel biraz da sıkıntılı bir dönemidir. Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımız değil midir?

Yaşlılık dönemi itibar gerektirmektedir, bu aynı zamanda bir minnet borcudur. Yaşamın olgunluktan sonraki evresi olarak algılayıp tanımladığımız bu süreç genellikle ilgiye ve sevgiye daha çok muhtaç ve hassas olduğu dönemdir.

Yaşlılara saygı göstermek ve yaşamlarında yardıma ihtiyaçları olduğunda yardım etmek, herkesin görevidir.

Yaşlanma öncelikle takvim yaşının ilerlemesi ile birlikte hastalık söz konusu olmaksızın anatomik yapı ve fizyolojik işlevlerdeki değişiklikleri de içermektedir.

Sosyal yaşlılık kavramı ise; kültürel duruma ve sosyal özelliklere göre değişiklik gösteren yaşlılık olarak tanımlanmaktadır.

Kişiler yaşlandıkça hastalığa ve sakatlığa daha duyarlı hale gelmektedir. Dirençleri düşmektedir. Yaralanma, bulaşıcı olmayan hastalıklar, yoksulluk, sosyal izolasyon ve dışlanma, ruh sağlığı bozuklukları, kötü muamele görme gibi risk faktörleri artış göstermektedir.

Ancak başarılı yaşlanma da kişiye bağlıdır. Bu yaşlanma sadece fiziksel sağlıkla sınırlı değildir. Psikolojik ve sosyal yönden de sağlık ön plana alınmalıdır.

Her bir birey yaşlanırken; uzun yaşam, biyolojik ve zihinsel sağlık, sosyal yeterlilik ve üretkenlik, kişisel kontrol ve yaşamdan zevk almak, sosyal yaşantıyı kısmen de olsa devam ettirebilmeyi hayal eder.

Yaşlıların birbirleriyle ve çevreyle olan iletişimlerini güçlendirmek, yaşama alanlarını onlara uygun hale getirmek sağlıklı yaşlanmada oldukça önemlidir.

Başarılı ya da sağlıklı yaşlanma için sürecin kalitesi artırılmalıdır. Kalitenin artırılması, sağlık başta olmak üzere, imkânlar doğrultusunda üretken bir yaşam süreci geçirmekle sağlanabilir. Üretkenlik derken, bu faaliyet örneğin bahçede çiçek yetiştirmek olabilir, yazı yazmak olabilir, okumak  olabilir…

Genellikle yaşlılar fiziksel sıkıntıları veya evde kalmanın alışkanlığı ile evlerinden çıkmaz ve kendilerini evlerine kapatırken, yakınlarının daha dikkatli davranarak onların sosyal yaşamdan kopmalarına izin vermemesi gerekir. Sağlıklı yaşlanmanın bir parçası da sosyal yaşamdan kopmamaktır.

Bazen düşünüyorum eskiden anneanne, babaanne, dedeler yalnız değildi. Aileler büyüktü. Onları yaşlılıkta hayata bağlayan torun sevgisi vardı, onlar ile vakit geçirmek vardı. Büyük aile sofraları vardı, bayramları kalabalık aile ortamında kutlama heyecanı vardı.

Gençler, çocuklar dedelere, nenelere vakit ayırınca çok mutlu olurlardı. Çocukluğumda dedelerim ve nenelerim ile aynı evde yaşamadık. Ama her fırsat bulduğumda onlara gitmekten çok büyük haz duyardım. Onların çocukluktaki, gençlikteki anılarını anlatmalarını, annemiz veya babamızın çocukluklarını anlatmalarını ne kadar merakla ve keyifle dinlediğimizi unutamam. Bir süre dedemin göz problemi nedeniyle kitap okuyamadığını onun için de sıkıldığını ve üzüldüğünü bildiğim için bir süre orada kalarak ona kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum. Özellikle tarih kitaplarını okur ve biz torunları ile paylaşırdı. Biz ise ona meraklanıp da okuyamadığı kitabı okumanın mutluluğunu yaşarken, dedemin de bizimle tarih bilgisini paylaşması ayrıca mutlu ederdi.

İlerleyen zamanda babam dede olmuştu. Torunları ile kaliteli vakit geçirmeye çaba gösteriyordu. Hatta oğlum Serkan 1. Sınıfa başladıktan birkaç gün sonra İngiltere’ye görevli gitmem nedeniyle çocuklarımın da gelmesi söz konusu olunca, çocuklarım orada okula bir süre gidemeyecekti. Babam da benimle gelerek Serkanım’a okuma yazmayı öğretmişti. Bazen torunlarına arkadaş, bazen onlara öğretmen, bazen futbol hobilerine ortak olmayı, bazen onlar ile film izleme zevkini yaşıyor ve yaşatıyordu.

Günümüzde yaşlılarımız daha müreffeh bir hayata sahip iken, birçoğunun sıkıntısı yalnızlık. Artık dijital dünya gençleri, çocukları sosyal yaşamdan ayırdığı gibi yaşlılar ile aralarına uçurum açtı. Bizim sadece kuşak farkı dediğimiz nesil farklılığı farkına varmadan kuşaklar arasında x, y, z kuşağı diye uçurum açmışlar. Gençler artık yaşlı ya da orta yaş kuşağından sıkılmaya ve sanki onlar ile hiçbir ortak payda oluşturamama gayretindeler. Biz dede ve nenelerimize koşarak giderken ne yazık ki şimdiki çocukların bir kısmı onları ziyareti sadece formaliteyi yerine getirmek gibi yapmıyorlar mı? Her hallerinden belli oluyor. Büyük ziyaretlerinde artık göz teması yok, ellerde telefon ya da tablet tablosu cidden artık içimizi acıtıyor.

Her gencin bir yaşlı adayı olduğunu hatırlatarak, sağlıklı yaşlanmayı dileyelim.

Yaşlıların güneşe olduğu kadar sevgiyi de ihtiyaçları olduğunu unutmayalım.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol