Değerli okurlarım sizi bu hafta torunum İrem'in kaleminden süzülenlerle başbaşa bırakmak istedim. İşte İrem'in sizler için yazdığı köşesi...
Yine yakıcı bir güne uyanmıştım.
Perdenin arasından sızan güneş gözüme vuruyordu ve ılık ayaz, sıcak odamın içerisinden minik bir sevinç gibi geçip gitmişti.
Zamanla bedenimi sarıp sarmalayan güneş beni uyandırmayı başarmıştı.
Hemen elime telefonumu alıp internette dolaşmaya başladım.
Ekranın üzerinden gelen üniversite tanıtım reklamları kendimi kandırmamam gerektiğini, üniversite sınavlarının giderek yaklaştığını anımsatıyordu.
Derin bir iç çektim, bütün bir sene boyunca derslerimi umursamadan arkadaşlarımla gezdiğim için yavaş yavaş pişman olmaya başlamıştım.
Biraz daha telefonuma baktıktan sonra annemin gönderdiği domates konserveleri ve sıcak bir simit ile lezzetli bir kahvaltı yaptım. Böylece ders çalışmaya başlamak için hazır olmuş oldum.
Odama geçip tozlanmış kitaplarımı raflarından çıkartarak sayfaları çevirmeye başladım.
Her bir sayfayı çevirdiğimde yeni bir anlaşılmazlık çıkıyordu karşıma.
Adeta önüme sunulmuş bilinmezliklerdi bunlar.
Yarım saat kitaplara anlamsızca baktıktan sonra kendime bir kahve almaya karar verdim ve alt sokaktaki kafeye gitmek için yola çıktım.
Temiz havanın kendime iyi geleceğini sanıyordum ama çok açık bir şekilde yanılmıştım.
Arabalardan çıkan egzoz dumanları ferahlığı silip süpürmüştü adeta.
Bunun üzerine ben de adımlarımı çoğaltıp hızlıca kafeye ulaşmak için çaba gösterdim.
Küçük dükkânın önüne gelince sıcak bir kahve alıp hızla yoluma koyuldum.
Bir yandan da kitaplarımda dönüp dolaşıp aynı satırı okuduğum cümleleri aklımdan geçiriyordum.
Eve ulaştığımda derin bir iç çektim ve kahvem ile oturdum yine kitaplarımın başına.
Bu haftalar boyu devam etti. Konuları biraz da olsun anlamaya başlamıştım.
Fakat endişelendiğim şey üniversite sınavına sadece bir ay kalmış olmasıydı.
Ümidimi yavaş yavaş yitirmeye başlamıştım.
Kasvetin portresi yaklaşıyor gibi hissediyordum bana.
Stres, hüzün, mutsuzluk, hepsi bir aradayken nasıl çalışabilirdim ki.
Camı açtım ve derin bir nefes aldım.
Eskiden burnuma gelen nilüfer kokusundan eser kalmamıştı.
İçime çektiğim sadece hava kirliliği ve kötü kokulardan ibaretti.
Yaralanmış havayı umursamadım ve telefonumdan, çözdüğüm soruların yanıtlarına bakmak için camın önündeki küçük koltuğa oturdum.
Her zamanki gibi yine aksilikler beni bulmuştu.
Mahallemizde internetin gitmiş olması da buna bir örnekti.
Çantamı aldığım gibi evimizin önünde duran otobüse atlayıp bize en yakın internet kafeye doğru yola çıktım.
Otobüs dar ve kalabalıktı. Hızlı adımlar ile internet kafeye ulaştım ve çözdüğüm soruların cevaplarına baktım.
Havasız odada tek bir pencere bile olmaması oradan çıkma isteğimi iyice arttırıyordu.
İnternet kafeden çıktım ve otobüsü beklemek için küçük banklardan birine oturdum.
Kafamı çevirdiğimde ise gözüme bir şey takıldı.
İnternet kafenin arkasından büyük çam ağaçlarının uçları görünüyordu.
Oraya doğru yürümeye başladım ve internet kafenin arkasından dolaşarak çam ağaçlarının yanına vardım.
O anda kalbim hızla atmaya başladı.
Ferah ağaç kokusu ile buluşan toprağın ıslak görünümü mutluluğu aratmıyordu.
Ormanın içine doğru yürümeye başladım.
Meşe ağaçları, yağmur kokan gökyüzü, kestane gövdesi ve akçaağaç dallarından bana bakan kuşlar. Kelebeklere baka baka çimlere oturdum ve içime çektim temiz havayı.
Uzun süredir bu kadar ferah bir havada nefes almamıştım.
Özgürleşen ruhumla birlikte yarım saat gökyüzüne baktık, sadece sevinci ve mayhoşluğu hissettik.
Ağaç köşelerinden bana bakan menekşeler ormanın güzellik kapılarını ardına kadar açıyor, sıcak kanlı doğanın taze yaprakları, güneşin gözlerimi karartan ışığını kesiyordu. 1 saat, 10 saat ya da 1 yıl.
Orada ne kadar kaldım, ne kadar seyrettim doğanın eşsiz manzarasını bilmem ama şundan emindim ki kalbimin köşesinde küçücük kalmış sevincim büyüyüp topraklara kavuşmuş, köklenmiş ve dallarından neşe saçan bir ağaca dönüşmüştü.
Yerden kalktığım zaman üstümden uzaklara kanat çırpmış öyle çok duygu, düşünce vardı ki.
Bu kadar fazla güzel düşünceye sahip olmak nasıl bir şey bilmediğimden dalgın bir şekilde otobüse bindim ve bütün yol boyunca harikulade ormanın masum duruşunu düşündüm.
Eve geldiğimde ise aklım hala oradaydı.
Günümün kalanı da yemeğimi hazırlayıp yatağıma girmek ile geçti.
Sabah kalktığımda saat 7’yi 10 geçiyordu. Yatağımda doğruldum ve kurtulmaya başladım mayhoşluğumdan.
Hızlıca kendime bir kahvaltı hazırlamaya başladım çünkü yine o şen kapılarından geçmek, doğanın güzelliği ile konuşmak istiyordum.
Kitaplarımı çantama doldurduktan sonra evden çıktım ve yürüyerek doğanın yolunu tuttum.
Attığım her adımda kalbimde yeni bir filiz büyüyordu ve sevincin kalbimdeki en ön sırada oturmasını sağlıyordu.
En sonunda ormana varmıştım.
Tutsak neşenin kilitlerinin açılması için bir anahtar, mutluluğun saçılması için bir sevinç olmuştu bana orman.
Çimlerin üzerine oturdum ve kitaplarımı açıp çalışmaya başladım.
Cümleler daha anlamlı geliyordu artık. 1 saat boyunca ders çalıştıktan sonra çantamdan evden getirdiğim sandviçi aldım ve yemeye başladım. Bu sırada testimin cevaplarını kontrol ediyordum.
Aniden bir şey fark ettim. Testimin bütün soruları doğruydu.
Doğanın inanılmaz büyüsü beni de etkilemişti en sonunda.
Yine uzandım masum toprağa ve düşündüm doğanın cevherini, yaptığı sihirleri.
Tekrardan kitaplarımı açtım ve çalışmaya devam ettim.
Her bir nefes alışım, yeni bir rahatlık çıkartıyordu karşıma.
Ormanın içinde zamanın nasıl akıp gittiğini fark edememiştim.
Hızlıca kitaplarımı toparlayıp evime doğru yürümeye başladım.
Artık her gün ormana gidiyor ve ferahlığı en sonuna kadar tanıyor olmuştum.
Günler hızla geçiyordu ve o gün gelip çatmıştı.
Bir önceki akşamdan kalemlerimi ve çantamı hazırladım ve erkenden yattım yatağım.
Sabah kendime hızlıca bir kahvaltı hazırladım ve sınava yetişmek için alelacele evden çıktım.
Korkmuyordum, çünkü benim arkamda mucizevi doğa duruyordu.
Sınav odası, beyaz ve gri renklere boyanmıştı.
Masaya oturdum ve sınavı yapmak için hazır hale geldim.
Saate baktığımda, sınavın başlamasına beş dakika kalmıştı.
Sınav görevlisi odaya geldi ve kağıtları dağıtmaya başladı.
“Başlayabilirsiniz” Derin bir nefes aldım.
Doğayı ve onun esrarengiz kollarını hatırladım, ağaçları. Artık sınava başlamak için hazır olmuş oldum. Sınav soruları gerçekten de zordu. Yapamayacak gibiydim ve kalbimdeki sevinç giderek küçülüyor, hüzün bütün yeri kaplamaya başlıyordu. Fakat sonra aklıma doğanın gücü geldi. Benim küçücük kalmış tomurcuklarımı filizlendiren, yapraklarından karanfillerin çıkmasını sağlayan doğa ve onun ıslak toprağıydı. Böylece tekrar aldım elime kalemi ve çözmeye başladım soruları.
Her bir soruyu çözüşümde hüzünden kurtuluyor, bedenimi cesaretin sarmasına izin veriyordum.
Arık o kadar hızla çözmeye başlamıştım ki, soruların bittiğinin farkına varamadım.
Sınav görevlisi tekrardan masanın yanına yaklaştı ve toplamaya başladı mutsuz yüzlerden kağıtları.
Kalemlerimi toparladım ve çantamı koluma taktığım gibi sınav odasından dışarıya çıktım.
Gülümsemem, bütün yüzümü kaplamıştı.
Çünkü artık elimde, kelepçelenmiş hüzün kuşumun zincirlerini kırmak için bir dal vardı.
O gün bu gündür doğa ile sohbet etmeyi ihmal etmiyor, onun sihirli dokunuşlarını aklımın bir köşesinde bulunduruyordum.
Üniversite sınavının üzerinden bir ay geçmişti ve ben çoktan ormanın yapraklarında kaybolmuş, onu unutmuştum.
Yine yağmurlu bir bahar sabahı, annemin gönderdiği porselen çay fincanı ile pencerenin önüne oturdum.
Doğanın elini bıraktığım için içimdeki tutsak hüzün büyüyordu.
Birden aklıma üniversite sınavları geldi.
Uzun süredir aklımda olmadığını hatırladım.
Taburenin üzerinde duran bilgisayarımı açtım ve sitenin “puanlar” bölümüne girdim.
Sınav puanım daha açıklanmamıştı.
Uzun bir paragraf yer alıyordu ve ben de paragrafın devamını okumak için sayfayı aşağıya doğru indirdim.
İşte tam karşımda duruyordu sınav puanım.
Kalbimin berraklaşmasını sağlayan tertemiz bir suydu sanki.
Doğanın filiz veren yeni bir yaprağı, mumlarda yanan ateşin en masum ışığı.
O ışık bana ıssız kuyularda bir fener, mutsuzluğa ilerleyen bir yolda, yeni bir seçenek sunan olmuştu artık.
Yolda yürüdüm ve en sonunda sevince uzanan bütün kapılar açıldı.
Her bir kapı, yeni bir ağaca, yeni bir gökyüzüne, yeni bir papatyaya, yeni bir doğaya, yeni bir mutluluğa denk geliyordu artık.
Ben ve benim üniversite sınavından aldığım tam puan ile birlikte.