Gurur, kendini beğenme olarak adlandırılsa da, insanların size karşı yaptıkları türlü haksızlıklar ve aşağlamalar karşısında, kişinin kendisinin, ortaya koyduğu tepki biçimi olarak tanımlanır.
Gurur, kişinin içindeki en büyük şeytandır.
Kişiyi ele geçirmekle kalmaz, her istediğini ona yaptırdığı gibi, ona her türlü vesveseyi de verir ve onu her şartta ve durumda haklı çıkarır.
Gözler görmez, kulaklar duymaz olur.
Vicdan ve merhamet gibi duygular çoğu zaman devre dışı kalır.
Seni herşeyin en iyisini bildiğine inandırır, ne oldum delisi yapar.
Yanlış yaptığını söyleyen insanlar, gözünde potansiyel suçlu olur.
Saygınlık yerini kalıcı öfkeye bırakır.
İçte biriken bu anlamsız öfke, dilde hayat bulur.
Pandorra'nın kutusu açılır ve herkes payına düşeni fazlasıyla alır...
Monteigne: "Gurur, insanın düşüncesindedir, sözlere dökülenler ise, onun sadece küçük bir parçasıdır." der Bu söz, bu illetin bedendeki yerleşiminin boyutunu tüm çıplaklığıyla ortaya koyar.
Yani buzdağının görünen ve görünmeyen kısmı...
Gururlu insanlar güçlü görünseler de aslında değildirler. Kendini güçlü görme, onlara başkaları üzerinde hakimiyet kurma hakkı verir.
Ama asla mutlu değildirler.
Çünkü gururları buna mani olur.
Zaten mutlu olmak gibi bir gayeleri de yoktur.
Onlar her durumda kendilerini mutlu addederler ve bunun için özel bir çaba da sarf etmeye gerek duymazlar.
Gururlu insanlardan anlayış ve iyi niyet beklemek ne kadar saçma ise, özeleştiri ve empati yapmayı beklemek de o kadar saçmadır.
Herkese dudak bükerek tepeden bakarlar.
İnat ve ego ile birleştikleri zaman, narsizme evrilir ve yıkıcı deprem etkisi yaratırlar.
Kendinden başka kimseyi beğenmeme olmazsa olmazlarındandır.
Geri adım atmak onların lugatlarında asla yer almaz.
Yine Montaigne: "Gurur koltuk değneği gibidir, insanı yükseltse de asla boyunu uzatmaz." der.
Yani kalıcı çözümlerden uzak, günü kurtarma çabasıyla yetinmeyi başarı sayma...
Özellikle ilişkilerde kendini gösteren bu hastalık, ilişkiye bir güve gibi yerleşir ve birlikteliği adım adım eritip yok eder.
'Biz' olgusundan uzak bir anlayışla karşı tarafın hayatını kabusa çevirir. Ben merkeziyetçi bu anlayışlarında başkalarına asla yer yoktur.
Yapıcılık, hoşgörü, iyi niyet, gayret, empatiden uzak bir saldırı yöntemleri vardır.
Bazen işin şirazesi o kadar fena kaçar ki, şaşırmamak elde değildir.
Makyavel Felsefesinde olduğu gibi, amaca ulaşmak için her yolu kendilerine mübah sayarlar.
Amaç ise, haklı çıkma kaygısıdır..
Başkalarının ne düşündüğünün önemi yoktur.
Haklı ve mağdur olanın kendileri olduğuna kayıtsız şartsız inanırlar.
Psikolog Canten Kaya: "Yol ver gitsin Kıymet bilmeyene.
Seni anlamayanı Kendine dayatma boşuna.
Canın ne kadar yanarsa yansın Yol ver gitsin.
Varlığınla mutlu edemediğini Yokluğunla başbaşa bırakmaktan sakınma.
Hayata tek taraftan bakanları Kendini zeki sananları Bir kenara bırakmaktan çekinme.
Hayatındaki bencillere Seni üzenlere, değer vermeyenlere 'Sevdiğin bile olsa' Yol ver gitsin..." der.
Üzerinde biraz düşünün derim...
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.Dikkat!