Zaman akıp giderken insanoğlunun elinden gelen tek şey geçip giden bu zamanın ardından bir şeyler biriktirebilmektir. Bunların toplamına da anı denir. Zamana hükmedemesek de ondan bir şeyleri alıp gizlemeye çabalarız bir ömür boyu farkında olmadan.

Bir yazar; roman, şiir veya öykü yazarak yaşanmışlığı saklayıverir kitapların arasında kurutulan bir karanfil misali. 

Bir fotoğrafçı, çektiği karelerle o an’ları ölümsüzleştirmeye çalışır ve gizleyiverir albümlerin tozlu sayfalarının arasında.

Bir ressam, kendisinde farklı duyguları uyandıran an’ları bazen karakalemle siyah beyaz bir fotoğraf karesine dönüştürerek bazen pastel renklerle hayatın her rengine bulandırarak tuvalin üzerinde ölümsüzlüğe doğru yola çıkarır.

Bir müzisyen; yaşanmışlıkları notalara yükleyerek ve herhangi bir enstrümanı buna alet ederek ruhunda derin izler bırakan ve zamanla oraya yerleşen an’ları gizlemeye çalışır melodilerin arasında.

Yani zamana direnmenin en büyük yolu anı biriktirmektir. Bu birikim yapılırken sadece güzel olanlar kalmaz akılda. Güzel olanlar yüzeysel olarak yer alırken ruhumuzda, acı verenler ise açtıkları derin yaraların içerisinde gizlenir. 

Aslında acı verenlerden ziyade biriktirilen güzel anılar daha çok acı verir insana. Verilen bu acı ise kimse tarafından pek bilinmez...

Çünkü;

“Anılar çoğaldıkça kendi derin sessizliklerini ararlar.” demişti Halil Cibran. 

 Yani ne kadar çok anı varsa o kadar ketumluk oluşur insanın ruhunda. 

Her ne kadar sanatçılar tarafından somut bir nesneye dönüştürülerek zamandan çalınmaya çalışılsa da bizler farkında bile olmadan onlar bizim bilinçaltımızda yerlerini alıverirler ve zaman zaman çıkıp kendilerini bizlere hatırlatırlar.

Öyle bir şeydir ki anı denilen yaşanmışlıklar...

En kötü olanı  gülerek anlatırken en güzel olanı ise nemli gözlerle yad ederiz. 

Bu ters orantı hayatın her alanında vardır belki de...

En çok gülenlerin ve güldürenlerin derinlerde gizlediği acıları vardır.

Onların yüzeye çıkmasına  kahkahalarıyla engel olurlar..

Ters orantı yaşam ve anı arasında da vardır bir nevi.

Hayat ne kadar kısa geliyorsa bizlere anılar da o kadar uzun oluverir. 

Anılar bizlere zamanda yolculuk yapabilme şansını da verirler.

Bu yolculuk yaş ilerledikçe daha sık yapılmaya başlanır.

Ununu eleyip eleğini asan bir insan bunu daha çok yapar ve bunu yaparken de en büyük yoldaşı da müziktir çoğunlukla.

Bir melodi onun çok eskilere gitmesini sağlayabilir. 

Çocukken büyüklerimizden çokça sözler işitirdik geçmişe ait, kendi çocukluk ve gençlik dönmelerine dair.

O zamanlar bize anlamsız gelen o sözlerin aslında ne kadar çok anlam taşıdığını geçen her gün peyder pey anlamaya başlıyorduk.

Bizi hayata bağlayan öğeleri bir Fransız atasözüyle belirtirsek;

“Gençler ümitleriyle, yaşlılar anılarıyla yaşarlar.”

Ümit ederek geleceğe dair planlar kurup onlar için çalışırken bir bakmışız ki anılara tutunarak geçmişe doğru gidiyoruz.

Yani geleceğe dair umut ve ümitler aslında bizlere anı olarak geri döner...

Bu hayatta anılarınıza ihanet etmeyin iyi veya kötü...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol