Yine Elazığ üvey evlat muamelesi gördü.
Olumsuz başkalaştırıldığımızın ne zaman farkına varacağız?
Ya da farkına vardık da ne yaptık?
Nereye başvurduk?
Kimi ya da kimleri sorguladık?
Sürekli şak şakladığımız bizi temsil edenleri neden sorgulamıyoruz?
Sorgulamadan aciz ve vatandaşı aydınlatması gerekenler, neden bu kadar pişkin?
Haksızlık yapıldığını duyanlar, bilenler hatta işin iç yüzünü bilenler neden yorumsuz kalırlar?
En az hizmet alan il olarak yapılmayan hizmetlere teşekkürler yağmur gibi yağarken, neden ortak sesimizi çıkaramıyoruz?
“Devlet yanlısı il ve halkı nasıl olsa bizimdir, onlara negatif ayrımcılık da yapsak yine gönülleri bizimledir” mantığını neden negatif değerlendiriyorlar.
Bilinsin ki her ne olursa olsun Elazığ halkı her zaman devletin bekasına sadık kalmış ve kalacaktır da.
Ancak sadece ihmal edilen il olmayı hak etmiyor. Hak etmediği gibi unutmasın da.
24 Ocak 2020 tarihinde 6.8 büyüklüğündeki deprem ile virane olan Elazığ, ne zaman toparlanır bilmiyorum.
Yıkımların olduğu mahallelere gidince üzülmeyi bırakın gözlerinizin ıslanmaması mümkün değil. 41 Can kayboldu. Sadece vefat edenler değil yakınlarının durumları da vahimdi.
30 Ekim 2020 tarihinde de İzmir 6.6 büyüklüğündeki depremi yaşadı ve 114 kişi vefat etti.
Şu an yıkılan bina sayısı az fakat vefat sayısı fazla.
Dilemeyiz ama biliyoruz ki yıkılacak bina sayısı artabilecektir.
Elazığ’da depremden hemen sonra 25 Ocak günü o kadar şiddetli sarsıntıya rağmen yıkılan bina sayısının az olduğunu görünce sevinmiştik.
Sadece birkaç gün sonra mahallelerin yok olduğunu gördük.
Deprem bir doğal afettir. Depreme hazırlıklı olmalıyız derken, bizi ancak oturduğumuz binaların sağlamlığı hazır kılabilir.
Elazığ ve İzmir depremi büyüklüğü birbirine çok yakındı.
İzmir’de Vefat edenlerin sayısının fazla olmasının bence bir nedeni de yıkılan binalarda daire sayılarının fazla olmasıydı.
Bilmem birkaç husus dikkatinizi çekti mi?
Mesela; Elazığ depremi yaklaşık bir hafta iki haber kanalı başta olmak üzere diğer ulusal kanallarda sürekli canlı yayın ile işlendi.
Adeta Türkiye’nin yüreği Elazığ’da attı. Kış şartlarında daha zor süreçti. İçişleri Bakanımız ile Çevre ve Şehircilik Bakanımız yaklaşık nerdeyse 1 ay gibi süre Elazığ’da ikamet ederek süreci yönettiler.
(Yerel yöneticiler için iyi mi oldu kötü mü oldu tartışılabilir) Hatta Elazığ'da deneyim kazandıklarını, kazanımlarını olası ve beklenen İstanbul depremi için de deneyim olduklarını söylemişlerdi.
İzmir depremi 2-3 gün TV kanallarında yer aldı sonra TV kanalları dizi yayınlarına devam ettiler.
Elazığ için deprem araştırma komisyonu kurulmadı. TBMM’ne verilen teklif, 5 siyasi parti tarafından ret edildi.
Oysa İzmir için teklif edilen deprem araştırma komisyonu aynı 5 siyasi parti tarafından kabul gördü ve hemen deprem araştırma komisyonu kuruldu.
Bu süreçte daha programlı ve daha bilinçli çalışmalar yapılacaktır.
Elazığ’da halen bir araştırma komisyonu kurulamaz mı?
Elbette kurulabilir.
Bu komisyon için temsilcilerimizin desteği nerde?
Bu komisyonun görevini acaba yüklenecekler var mı?
Halen zaman geçmiş değil.
İzmir’de yıkılan evlerin inşaatından sorumlu 9 kişi gözaltına alındı.
Mutlaka yüklenici ve projeye onay verenler sorumludurlar.
Tabii ki 114 kişinin yaşam kaybının nedeni ve hesabı sorulmalı.
Giresun’daki sel doğal afetten sonra oradaki esnafa 50 bin lira karşılıksız kredi verildi.
İzmir’de depremden sonra esnafa 50 bin lira yine karşılıksız hibe para verildi.
Elazığ’a ne yapıldı?
Esnafa 50 bin lira kredi verildi, ama sadece 2500 Lirası hibe.
Diğer kısmı ise geri ödemeli kredi.
Elazığ’da esnaf artık ciddi sıkıntıdayken bu yük de üzerine gelince bunalmazlar mı? Ayrıca iş yerleri yıkılan birçok esnaf var.
Yazık günah bu küçük esnafa.
Deprem ve sonrası pandemi süreci özellikle küçük ölçekli esnafı kepenk kapatma durumuna getirdi.
Peki, Elazığ ne yaptı? Suçu ne?