Bu ülkede futbol maalesef belirli bir sınıfın tekelinde bulunuyor. Bunu söylemek çok acı ama gerçek bu.
İstedikleri takımları küme düşürüyor, istedikleri takımları da zirve yarışına dahil ediyorlar. Belki çok iddialı bir açıklama bu ama yaşananlar bunu gösteriyor.
Süper ligde bunun örnekleri o kadar çok ki, insan hangi birini anlatacağını bilemiyor.
Böyle giderse FİFA yabancı hakem uygulamasını ülkemizde hayata geçirecek. Çünkü ortalıkta bunun olabileceğine dair bazı spekülatif haberler dolaşıyor.
Geçen hafta İcardi'nin Ankaragücü taraftarına yaptığı çirkin hareket çokça konuşulmuştu.
TFF bu hareketinden dolayı kendisine sadece 1 maç men cezası verdi. Oysa benzer örneklerde çok daha ağır yaptırımlar uygulanmıştı.
Mesela aynı hareketi yapan Sadık Çiftpınar 4 maç men ve 26 bin lira para cezası almıştı.
Raul Meireles ise 4 maç men ve 20 bin lira para cezası alarak aynı türden bir yaptırıma tabi tutulmuştu.
Esas büyük ceza ise Pascal Nouma'ya verilmişti. Nouma Fenerbahçe'ye attığı golden sonra elini şortuna soktuğu için 7 ay resmi müsabakalardan men cezası almış, ardından BJK ile ilişiği kesilmişti. Tepkilerin dinmemesi üzerine de futbolu bıraktığını açıklayarak ülkeden ayrılmıştı.
Fenerbahçe ve Galatasaray'ın bu haftaki maçlarında hakemlerin ev sahibi takım lehine verdiği kararlar gündemi uzun süre meşgul etti.
Eski bir Fenerbahçeli futbolcu olan İlker Yağcı son dakikada Fenerbahçe lehine verdiği tartışmalı penaltı kararı için hakeme şu ilginç soruyu soruyordu:
"Aynı penaltıyı 90+3'te Fenerbahçe aleyhine verebilir miydin?"
İşte işin şaibe kısmı da burada. Veremeyeceğini hepimiz çok iyi biliyoruz çünkü...
Bu ülkede başarı ödüllendirilmiyor, teşvik edilmiyor.
Hakemler etki altında ve objektif kararlar verilmesine müsaade edilmiyor.
Büyük takımlar kollanıyor.
Anadolu takımları ile aralarındaki maddi ve manevi makas da giderek açılıyor.
Futbolda kalite yok.
Futbolcular art niyetli ve fairplay ruhundan çok uzaklar.
Başkanlar ve yöneticiler tehditkar açıklamalarla medyada sık sık boy gösterip parmak sallıyorlar. Hatta yetinmeyip sahaya bile giriyor ve hakemleri tartaklıyorlar...
Bu ve benzer sebeplerle takımlarımız Avrupa'da başarılı olamıyorlar. İkinci sınıf takımlardan fark yeseler de kendi liglerinde hakemler sayesinde arslan kesiliyorlar...
Futbolla yatıp futbolla kalkan milyonlar var. Ne ekonomik durum, ne dini inanç, ne de merhamet, vicdan gibi kavramlar bu kitleyi durdurmaya yetmiyor.
"Bu tutku benim müdahalemin dışında. Kendimi kontrol edemiyorum. Bunun akılla izahı mümkün değil. Ben, ben olmaktan çıkıyorum çoğu zaman. Bu durumdan nefret ediyorum ama elimde değil..." diyordu fanatik bir taraftar.
Brezilya, Arjantin, Meksika gibi az gelişmiş ülkelerde de durum bizdekinden çok farklı değil. Ama bizdeki bu şaibe onlarda yok, en azından bizdeki kadar yok.
Giyeceklerimizdeki renkler bile tuttuğumuz takımın renklerinden oluşuyor.
Arkadaşlıklarımızın, hatta gönül ilişkilerimizin seçiminde bile aynı takım taraftarı olma ruhunu esas alıyoruz.
Gönül kırıyor, yetinmiyor kavga ediyoruz, cebimizdeki son kuruşu da bu uğurda harcamaktan geri durmuyoruz.
Küfrediyor, hatta bu uğurda cana bile kastediyoruz.
Cehaletten başka bir şey değil bu...
Ali Şeriati:" Bir ülkede tribünlerden çıkan sesler savaşta ölen mazlumların sesini bastırıyorsa futbol afyondur" der.
Üzerinde biraz düşünün derim