Kimlik, bir kişi veya toplum hakkında cinsiyet ve sınıf ayrımı hakkında bilgileri içeren belge, anlamında tanımlanabilir.
Önemli olan kimliğe uygun davranıp davranılmadığı konusudur.
Sosyoloji biliminde değişik kimlik tarifleri verilmiştir.
Ön plana çıkan soru, bireyler kimliklerine uygun neden davranmaz?
Sorusudur. Mesela: İnanç olarak Müslüman kimliğine sahip bir bireyden namaz kılması beklenir. İnancı bunu gerektirdiği halde namaz kılmamasını normal kabul etmek akılla bağdaşmaz. Burada, işin önemini kavramaktan aciz ya da bilinç eksikliği gibi önemli bir nedenin varlığı söz konusudur.
Statüye dayalı rutin işlerde dahi kimlik ön plana çıkıp iş planları yapıldığı halde inanç kimliği söz konusu olduğunda lakayt davranması kabullenebilir bir durum değil.
Hadisi şerifte: ‘’Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’’ buyrulduğu halde bu güzelim Müslüman ülkesinde bir sürü haksızlık yapılmakta çoğu insan ot yemiş bülbül misali suskunları oynamakta.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik çarpıcı misal olarak ileri sürülebilir. İfade edilir ya:’’ Bir kula on pul, ön kula bir pul, bu taksimatı kurt yapmaz kuzulara şah olsa. .
Hele bir Müslüman bireyin hüviyetine zıt bir şekilde davranması yani bir Hristiyan gibi düşünüp giyinmesi kabullenebilir bir durum olmasa gerek.
Bediüzzaman hazretleri ‘’Batılıları taklide çalışmayınız, aya Avrupa’nın size yaptığı hadsiz zulümden sonra hangi akıl ile onların batıl fikirlerine ittiba ediyorsunuz, İttiba ettikçe hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz.’’
Şeklinde ikazda bulunarak bir Müslümanın sahip olduğu kimliğe uygun davranması gerektiğini ortaya koyuyor.
Rehberimiz Hz Muhammed( sav) için müşrikler, amcası Ebu Talibe geliyorlar: Yeğenin Muhammed’e söyle onu başımıza kral yapalım, davasını anlatmaktan vazgeçsin.
Verdiği cevap muhteşem: Güneşi sağ elime ayı sol elime verseniz davamdan vazgeçmem diyor.
Neden?
Sahip olduğu kimlik, böyle davranmayı gerektiriyor.
Batılı toplum inanç noktasında sahip olduğu kimliğe uygun davrandığına şahit oluyoruz.
Hristiyan birey her Pazar kiliseye gitmekten çekinmiyor.
Yahudi ağlama duvarını ihmal etmiyor.
Yıkık dökük kilisesine sahip çıkıyor.
Onu, düşüncesini temsil eden bir kimlik olarak görüyor.
Giyim kuşam açısından da batılı gayet duyarlı davranıyor.
İfade edilir ki bir Sırp vatandaşına gel şu: Müslüman sarığını sar desen, kurşun yemeye razı olur, fakat sarığı sarmaz.
Gel gör ki benim Müslüman bacıma ne oluyor ki Rusya’dan İtalya’dan ithal edilmiş gibi, giyim kuşam olarak onlara benzemeye çalışıyor.
Birçoğu da sözüm ona bunu medeni görünme adına yapıyor. Kimliğine uygun davranmayan bireyler güven duygularını kaybeder, etkin kimliği edilgen hale dönüşür.
Başkaları tarafından idare edilen birey herhangi bir konuda tek başına karar alamaz.
Hayata hep şüpheyle yaklaşır. Sağlam dini bir kimliğe sahip olan bireyler ise en kötü durumlarda bile kimliklerine uygun davranmaktan çekinmemiştir.
Mesela: Dönemin cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır Seyyid Kutuba benden özür dile affedeyim.
Seyyid kutup kendisine hitaben: Zalimden özür dileyecek kadar alçalmadım diyerek af talebini ret etmiş ve genç denilecek bir yaşta şehit edilmiş.
Şehadetiyle kendisinden sonra gelenlere önemli bir mesaj vermiş.
Demek kimliklerine aktif bir şekilde sahip çıkan bireyler, örf adet ve geleneklerini yaşayarak kendisinden sonra gelenlere sağlam bir şekilde miras bırakabilecek ve gelecek günlere sağlam adımlarla yürüyebileceklerdir.
Böylelikle sahip oldukları kültürü muhafaza etmiş olacaklardır. Sahip olunan kimliğe uygun davranmayışın ana nedenlerden biri de bireylerin çevresel faktörlerin etkisi ile başkaları ne der korkusudur. Duygu ve düşüncelerini bastırıp başkalarının fikirlerine çanak tutmak zavallı insanların işi olup, samimiyetten uzak bir davranış biçimidir.
AYDIN ÇAVAK olarak derim ki: KİMLİĞİNE UYGUN DAVRANMAMAK SAHİP OLDUĞU DEĞER YARGILARINI AŞAĞILAMAKTIR.