Mutluluk yaşantımızın temel amacıdır. Sihirli, dolu dolu anlamlı, yoruma açık, beklentilere göre değişen, bazen ve bazıları için çok kolay elde edilebilen, bazen aranılıp bulunmadığı sanılan, bazen her anında yaşandığı hissedilen bir duygudur.
Mutluluğu farklı yorumlayanlar olabilir.
Mutluluğu maddiyatta arayanlar var, mutluluğu maneviyatta arayanlar var, hem maddiyat hem maneviyatta arayanlar var.
Çok küçük şeylerle mutlu olan var, mutluluğa doymayan var.
Çünkü ne istediğini bilemeyenler var.
Mutluluk nedir? ya da “size ne mutlu eder?” diye sorulduğu zaman bayanların, erkeklerin, gençlerin, çocukların verecekleri cevaplar çok farklıdır.
Bezen de kendi kendimize sorarız.
O günkü ruh haliyle verdiğimiz cevapta dahi sapmaların olduğunu görürüz.
Bu demektir ki mutluluğun tam anlamıyla tanımı yoktur.
Sağlıklı nefes almak mutluluk değil midir?
Kendimizi sevmek, kendimize değer vermek mutluluk değil midir?
Sevmek ve sevilmek mutluluk değil midir?
Sahip olduğumuz nimetlere şükür edip, olamayanlar ile üzülmemek mutluluk değil midir?
Kendimiz için bir şeyler yapabilmek mutluluk değil midir?
Sevdiklerimize zaman ayırabilmek mutluluk değil midir?
İlkbaharda uyanan toprağı, çiçek açan bitkileri görmek mutluluk değil midir?
İnsanların mutluluklarına şahit olmak mutluluk değil midir?
İhtiyacı olana şefkat eli uzatmak, yaşlıları ziyaret etmek mutluluk değil midir?
Çocuk sevindirmek mutluluk değil midir?
Evrendeki güzellikleri görmek mutluluk değil midir?
Eğer bir işimiz varsa, bu ülkeye yaptığımız hizmet mutluluk değil midir?
Üretmek mutluluk değil midir?
Mutlu olabilecek o kadar çok sıralanacak unsur var ki…
Sahip olduklarımız güzelliklere nankörlük yapmazsak mutluluğu görürüz ve yaşarız.
Mutluluk bir duygudur.
Bu duygu da bir düşünce şeklidir.
Mutluluk zihinde başlar, aynı zamanda da bakış açısıdır.
Yaşamdaki olumlu ve olumsuz sahneleri görebilmektir.
İnsanlar ellerindekiler ile mutlu olursa ruh sağlıkları da sorunsuz olur.
Mutsuz edecek en tehlikeli unsur insanın sahip olduğu güzellikleri görmeyip birkaç basamak daha ileride olan unsurlara ulaşamamanın mutsuzluğunu ve akabinde de hırçınlığını yaşamasıdır.
Günümüzde mutluluk ne yazık ki çoğunlukla görsellik ve maddiyatla ilişkilendirilmektedir.
Örneğin; konforlu yaşam, güzel ilişkiler, çok para kazanmak gibi unsurlar mutluluğun kaynağı gibi görülmektedir.
Oysa bu unsurlar insanları mutlu eden değil, mutluluğa götüren araçlardır.
Mutlu olmak sadece istediğine sahip olmakla gerçekleşmiyor.
Maddiyatın mutluluk ile doğru orantılı olduğu söylenemez.
Mutluluk, insanın kendisi olmasıdır.
Mutluluk insanın kendisini bir yere ait hissetmesidir.
Mutluluk insanın kendisini güvende hissetmesidir.
Mutluluk pozitif bakış açısıdır.
Asıl mutluluk özellikle bu salgın sürecinde daha iyi anladık ki sağlıktır.
Sağlık olduktan sonra yan faktörler bir şekilde imkânlara göre uyarlanabiliyor.
Mutluluk ruhumuzdadır. Mutluluğu evde ararız, mutluluğu iş yerinde ararız.
Elbette ev huzuru ev halkının huzurudur, mutlu olması demektir.
İş yeri mutluluğu ev mutluluğundan farklı değildir.
Mutluluk elde edilenlerin sonlandığı son durak değil, bir yaşam biçimidir, bir yolculuk biçimidir.
Bazen de Polyanna gibi olaylara iyi taraftan da bakabilmektir.
Polyanna penceresinden bakmak derken kendi yaşanmışlığımı anımsadım.
2015 Yılında ıslak zeminde ayağım kaydı ve kontrolsüz düşmüştüm.
Canım çok yandığı halde hastaneye gitmemekte ısrar etmiştim.
3 gün sonra gittiğimde çekilen MR sonucunda omurgamın ciddi hasar gördüğünü öğrendiğimde ilk anda çok korkmuş ve üzülmüştüm. Çünkü çok uzun süre bir tedavi süreci ya da ciddi ameliyat ayrıca da fiziken de engel bırakma ihtimali ile karşı karşıya kalmıştım.
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Oktay Belhan Hocam ilk müdahaleyi yaparak, tavrıyla, söylemleriyle, yardımlarıyla, verdiği güven ile kaygımı azalttı.
Eve döndüğümde bana özel yaptırılan, üst bedenimi saran, sadece banyo yaparken çıkarabileceğim ağır bir korse ile tedavi sürecinin başladığına, beynimi ikna etmeye çalıştım. Sabretmem gerekiyordu.
Bir süre oturup kalkmam dahi yardım ile oluyordu.
Arkadaşlarım ziyaretime geldiklerinde üzerimdeki o koca metal yığını gibi korse ile beni gördüklerinde çok üzüldüklerini görüyordum. İş yaşantımda ve sosyal yaşantımda çok aktif iken bir anda sert bir kanepeye bağlı kalmam, onları üzüyordu.
Onları rahatlatma adına ve canımın daha çok sıkılmaması için misafirlerime “Önce bu durumum için çok üzüldüm, ama şimdi artık üzülmüyorum.
Belki benim için daha iyi oldu. Kar çok yağıyor, her yer buz.
Eve bağımlı kalmasaydım belki bu hava koşullarında dışarıda daha sıkıntılı olaylar yaşayabilirdim.
Allah böyle bir şey yaşattı ki evde kalayım.
Belki beni korumaya aldı.” diyordum dediğime de inanıyordum zaten.
Bu durumumdan “bir hayır vardır” diyerek mutluluk aramıştım galiba.
Artık normal hayatıma döndükten sonra arkadaşlarım da “sana üzülerek geliyorduk, moralimiz düzelerek çıkıyorduk “ dediklerinde davranışlarımın ve sözlerimin doğru olduğuna bir daha inandım.
Mutluluk engelsiz yol haritası demek değildir her zaman.
Engelden pozitif parça da bulabilmektir.
Mutlu yarınlara…