Ord. Prof. Şemsettin Günaltay Türk İslam tarihi ve siyasi tarihi açısından çok önemli bir şahsiyettir.
İslam Ahlakının en ateşli savunucularından olan Günaltay aynı zamanda zamanın en önemli İslamcılarındandır.
Zulmetten Nura, Hurafattan Hakikata başta olmak üzere daha onlarca eserin sahibidir.
Hatta öyle ki Zulmetten Nura adlı eserine Mehmet Akif ön söz bile yazmıştır. Bu eseri İstiklal şairimizden büyük övgüler almıştır. Yine Necip Fazıl ve Nurettin Topçu gibi büyük yazarlar tarafından benimsenmiş ve onların övgüsüne layık görülmüş İslamcılığı ön planda olan bir yazar olarak bilinirdi.
Ord. Prof. Şemsettin Günaltay, dinde aydınlığı ve hurafelerden, taassuptan kurtulmuş saf ve temiz bir Müslümanlığın cemiyet hayatında yerleşmesini isterken, diğer yandan da, milletin artık cihadı ekbere başlaması yâni yeni hayatta daima yükselmek, tarihin bize tayin ettiği şerefli mevkii alabilmek için, bilimsel, sosyal, ekonomik ve teknik zaferi temin edecek vasıtaları bulması lüzumunu ve zaruretini ileri sürüyordu.
Kendileri hakkında bu kısa bilgilerden sonra gelelim asıl meramımıza
CHP’nin Atatürk’ten sonra tek parti dönemindeki uygulamaları, çoğunluğu Müslüman olan halk tarafından artık çekilmez bir hal almıştır.
Durum böyle iken maalesef söz konusu halk bu durumu bertaraf edecek bir faaliyette bulunamamıştır.
Sonuçta tek parti hegemonyası altında yapabilecekleri pek bişey yoktu.
Ancak bir taraftan da Demokrat Parti gibi bir alternatif yanı başlarında duruyor ve henüz yeni yeni yapılanma içerisinde oldukları için CHP’nin hegemonyasını yıkabilecek güçleri de yoktu.
CHP’nin söz konusu tutumundan kaynaklanan halkın içinde bulunduğu hoşnutsuz durum ve Demokrat Parti tehlikesi karşısında artık CHP’lilerin bir şeyler yapılması gerektiği kanısına varmaları uzun sürmedi.
İşte Şemsettin Günaltay gibi bir zatın CHP saflarında bulunması hoşnutsuz ve umutsuz halk için bir ışık olmuştur.
Sonuçta İslamcı kimliği ağır basan birini başbakanlık koltuğuna oturmaması için bir sebep yoktu.
Böylelikle hem halk ikna edilmiş olacak hem de en büyük siyasi rakip olan DP başlamadan bitecekti.
CHP’nin belki de o yıllardaki akıllıca düşünülmüş planı.
Peki bu plan tuttu mu?
Tutmadı tabi ki.
Lakin Günaltay'ın gidişatı bu ışığı da tamamıyla söndürmüştür.
CHP’nin son umudu Şemsettin Günaltay, 14 Ocak 1949'da başbakanlık makamına gelmiş ve on altı ay kadar başbakanlık yapmıştır.
Günaltay'ın fikri değişimlerine baktığımızda, öncelikle söylemlerin de değişikler olduğunu görüyoruz.
Günaltay'ın Akif'in kendisi hakkında ki iltifatının da bulunduğu "Zulmetten Nura" isimli kitabından yukarıda bahsettiğimiz önsözü çıkarmış olması fikir sapmasının en büyük kanıtıdır.
Umutları tamamıyla bitiren konuşmasını ise başbakanlığı sırasında Ankara'da gazetecilere yapmıştır. Yaptığı konuşma şöyledir;
"İslam dini peygamberimizin Mekke'de bulunduğu sırada yaptığı ahlaki telkinlerden ve bu olgunluğa varmanın bir vasıtası diye tavsiye edilen vazifelerden ve ibadetlerden mürekkeptir. Medine'de bir devlet kurduktan sonra başvurulan şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanda ki mahalli şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaideler bin küsur yıl sonra başka başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olamaz." (Vatan Gazetesi)
İşte CHP ve kurtuluşun reçetesi olarak görülen Günaltay'dan umudunu kesmiş olan halk, cevabını ilk seçimlerde verecektir.
İlk defa yapılacak olan gizli oy, açık sayım metodu ile halk, hükümete Demokrat Parti'yi getirecek, böylelikle Günaltay hükümeti de CHP’nin son kabinesi olma özelliğini kazanacaktır.
Günümüz CHP’nin 1950’li yıllardaki CHP’den bir farkı var mı?
Atatürkçü, ulusalcı, hadi onu da dillendireyim “Kuvvay-i Milliyeci” bir CHP’den ve onun temel ilkelerinden eser yok şimdi.
Bölücü düşüncelerle kol kola yürüyen, emperyalist devletlerin kuklacı icraatçısı görünümü veren, devletçilik ve ekonomik değerleri hiçe sayan, gerektiğinde İslamcı, gerektiğinde kürtçü gibi hareket eden, gerektiğinde de Atatürkçüyüm diyen ve, ne dediği belli olan ne de belli bir siyasi doktrini olan karmakarışık bir CHP üst yönetimi var karşımızda.
CHP’de ki çok hızlı olan bu değişimi halkın pek anlamlandırabildiğini sananlardan değilim.
Hatırlayalım; Dersim İsyanı sebebiyle başlatılan meclisteki polemik ardından Alevi ve Kürt açılımlarının yapıldığı bir ortamda Dersimli ve aynı zamanda Kürt olan bir CHP’li partinin genel başkanlığına getiriliyor ve partinin gidişatı Atatürkçülerin kontrolünden çıkmış bir görüntü vermeye başlıyordu.
Ancak o yıllarda Sayın yeni genel başkan ne Dersim isyanından bahsedebiliyordu ne de ağzına Kürt ya da Alevi sözcüklerini alabiliyordu.
Konuşabildiklerini de birkaç saat sonra başka bir CHP’li yönetici ya yalanlıyor ya da Genel başkanımız öyle demek istemedi deyip lafı üstüne başka laf söylemek durumunda kalıyordu.
Ama halk adamı olduğu da her fırsatta yüzümüze vuruluyordu.
CHP’nin üst sınıf hegemonyası halk sınıfına kadar indirgenmeye çalışılıyor ancak ne yazık ki bunda da başarılı olamıyorlardı. Seçimlerde kazanılan bölgelere bakınca ne demek istediğimi anlarsınız.
Yıllar öncesinin CHP taktiği farklı yönlerden 2020’li yıllara geldiğimizde de uygulanmaya çalışılıyor bakalım bu son taktikler kurtuluşları olacak mı?
Bekleyip görelim.