Bugünkü yazı, siyasetin çetrefilli söylemlerinden, Elazığ’ın sorunlarından, isyanlardan, enflasyondan, kurdan, puldan uzak, duyguların hasrete dönüştüğü maziye avdet etme arzusuna adanmıştır.
Ne çabuk geçmiş zaman diye başlanır ya hep.
Yaşananlar da rüya gibi..
Meramım bu zamanın mekânsız çocuklarının farkında olamadıkları hoşluklardır.
Modern zaman erken yaşlandırıyor insanı.
Kırkbeş yaşımda saçlarıma düşen akların çokluğundan yaşlanmışlığımın hüznünü derinden hissetmiş olacağım ki, geçen senelerin kat kat altında ezilmişliğim aklıma düştü.
Gençliğim sanki yaşlılığım olmuş..
Zaman koşarak ilerlemiş, yüz yıl gerilerde kalmış gibiyiz.
Sokakların oyununun güzelliği hani nerede?
Kavgalar kin üzerine oturuyor şimdi.
Her gün yeni bir dünyanın kapısı aralanırken, büyük adam olma hayalleri kurmuyor bugünün çocukları.
Çocukluğumun çocukları okula servis ile değil, köşe başında buluşarak giderdi.
Usta Hikayeci, Değerli Hocam Mustafa Kutlu’da aynen böyle düşünmüş olmalı ki modern zamanın masalı budur diye başlardı anlatmaya; “Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor, çocuklar trafik kaygısıyla, köşedeki markete bile gönderilmiyor.
Babalar şirketlerinin bilançolarını, çocuklar da dersane reytinglerini izliyorlar.
Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar.
Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar.
Hayata açılan pencereleri Windows 95,98,2000.. .
Onlar ekrana,ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor...
Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak, salıncak kuracak mahalle çocuklarını bekliyor...
Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları...
Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları...”
Dedim ya, modern zaman erken yaşlandırıyor insanı.
Meğer ne çok şey bilmezmişiz daha.
Ama bildiklerimiz de vardı.
Mesela annemiz elimizden tutup okula kadar götürmezdi bizi.
Biz arkadaş elini en güvenilir el olarak bildik yıllarca.
An-ı zamanda ise kardeş kardeşin elinin sıcaklığını hiç hissetmiş midir?
Masal ya da rüya deyin ama şimdiki zamanın masalı yok artık.
Rüyadan uyanıp gözümü açtığımız an başlıyor kara bahtımızın uzun ince yolu, daha sonra?
Dahası şöyle;
“Daha sonra işsizlik, hayat pahalılığı enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkesin yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış...
Çocuklar mı?
Çocuklar şimdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar.”
Modern teknoloji, modern hayat, modern iletişim, modern bilim bizleri kanatlarına almış uçururken bir de bakmışsın ki modern zamanın ortasında masalla avunurken çağdışı kalmışsın!
Kuş cıvıltılarının siren seslerine karıştığı dünyada öylece bakıvermişiz olup bitenlere ve umursamaz tavırla geçip gitmişiz.
Çocukluğumuz bir kaç yüzyıl geride kalmış gibi kırkbeş yaşında üç asır yaşlanmışız.