Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde okurken öğrendiğimiz başat bir konu vardı;
Türkiye’nin tarihçi bir ülke olmadığı, tarihi bir ülke olduğuydu..
Tarihi yapan uluslardan biri olmamıza rağmen tarih bilimine gerekli özeni ve önemi gösteren bir ülke olmadığımız gerçeğiyle bizi yüzleştirmişlerdi..
Konuyu İlber Ortaylı “Tarih Yapmak / Tarih Yazmak ikileminde Türkiye” isimli makalesinde daha net olarak şöyle dile getirmiştir;
“Bazı yorumlar vardır; “Tarihi biz yaptık, tufanlardan önce vardık, tufanlardan sonra da varız” der. Bazıları da “Tarihe ciddi bir etkimiz olmamış, göçebeyiz, yağmacıyız” der.
Şurası bir gerçektir ki, bu iki görüş de abartılıdır.
Mesela Lüksemburglular, asla “Tarihi biz yaptık, şöyle yaptık, böyle yaptık” diye konuşmazlar. Ama Balkanlar’da genellikle böyle söyleyenler vardır. Romalılara sorsanız, onlar yapmışlardır tarihi; Bulgarlara sorsanız, zaten Şarlman’dan sonra Avrupa’nın en büyük imparatorluğu onlardır. Keza Yunanlılar aynı abartmayı yapmaktadır. Oysa biz tarih yapmak derken böyle bir bakıştan söz etmiyoruz. Türkler gerçekten tarih yapımında müessirdirler; şuradan belli ki, bu bölgedeki hiçbir kavmin tarihini Türklersiz incelemek mümkün değildir.
Hatta ciddi tarihçi çevrelerde, “Türkçe öğrenilmeden tarih yapılmaz” denir. Meşhur bir sözdür; “Balkanizm boş bir bilimdir, meğerki Türkçe öğrenesiniz” denir.
Türkçe bilmekse, Osmanlıca belgeleri okuyabilmek demektir. Belge okuyamayan Türkçe biliyor kabul edilmez. Bilim âleminin gözünde Türkçe biliyor sayılmanız için belgeleri okuyabilmeniz gerek.”
Ne yazık ki Türkiye’deki sosyal bilimcilerin 70- 80 sene önceki metinleri okumamak, bunlarla ilgilenmemek konusunda büyük bir ısrarı var. Oysa bir tarihçi Osmanlıca okuyamadığı müddetçe tırnak içinde tarihçi olarak kalacaktır”
Evet hep tarihin yapmak kısmıyla meşgul olan bir milletiz..
Yaptığımızı yazarken aynı cesareti gösterememişiz, kendi ufkumuz kadar ona yer ayırmışız..
Tam da bu noktada Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu veciz sözünü atlamak olmaz..
“Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”
Ne yazabilmişiz gereği gibi ne de okumak anlamak gibi bir derdimiz olmuş..
Yüz sene önce eski yazıyla yazılmış bir belgeyi okuyamayan bir tarihçi kime hangi kültürümüzü, medeniyetimizi ilmimizi açıklayacak?
Ama iş lafazanlığa gelince mangalda kül bırakmayanlardanız..
Bakın etrafınızdaki billboardlara;
“Ya tarih yazacağız, ya tarih olacağız”
Amma cafcaflı sözler..
Yazmayı beceremeyenlerden tarih okuması beklenemez elbette..
Bütün bu ihtişamlı sözleri bulmada mahir bir milletiz..
Ya tarih yazacağız ya tarih olacağız diyenlerin ahkam kesmelerine her gün tanık olmuyor muyuz?
Bu haftaki yazımızı bir gazetecinin tespitinden çıkardığım mizahi bir yaklaşımla bitirelim;
Yola Gandi olarak çıkıp bir Che Guevara’ya benzeşen, sonrasında Dersimli olan, devamında Rajova devrimcisine dönüşen, az sonra mücahitliğe evrilen en sonunda bozkurtlukta evrimsel devinimini tamamlayanların olduğu bin bir yaftalı kişiliklerin lider diye endam sergilediği bir ortamda hangi milli tarihten bahsedebiliriz ki?