İki parmağı arasına jilet gibi sıkıştırılmış banka kartı ile ATM de işlem yapmak için sıra bekleyen kalabalığı yırtıp hışımla parasını çekti kalabalığı yırtarak uzaklaştı.
Otobüs bekleyen vatandaşların meraklı bakışları altında ağzında sigara, elinde telefon aracı ile belediye otobüs durağına yanaştı, otobüs bekleyen yolcuların beyefendi otobüs gelecek burası durak ikazına aldırmadı, ikazı yapan yolculara ters, ters bakıp aracını durağa park edip uzaklaştı.
Şehir merkezi, 15 Temmuz meydanı, yaya trafiğinin çok yoğun olduğu bir bölge, yaya geçidinde karşıya geçmeye çalışan insanlar çığlık, çığlığa kaçışmaya başladı, tarlada eşeği ile dolaştığını sanan bir sürücü yayaların üstüne aracını sürüp uzaklaştı.
Başı önde, beli bükük yaşlı bir hanımefendi kaldırımda yürümeye çalışırken bir anda kendini yerde buldu.
Bir omuzu kırk beş derece eğik, yumurta topuk ayakkabı basık, surat bir karış asık serseriden omuz yedi.
Yaşlı kadın dikkatli yürü evladım diyebildi, serseri, sen önüne bak teyze diye gürledi, hışımla yaşlı kadına bakıp uzaklaştı.
Pazartesi pazarının kurulduğu işlek cadde, aracı ile hamile eşini doğuma yetiştirmeye çalışan bir baba adayı.
Yola boş kasalar dizilmiş, aracı ile geçemiyor, bir iki korna ile yolu açın diye pazarcıları uyarıyor, pazarcılar küfür yemiş gibi sopalar ile araca saldırıya geçiyor, baba şaşkın, hamile eş şokta.
Benzer çok sayıda vaka hız kesmeden devam ediyor bu kentte.
Bu edepsizliğe ‘’VARMI BANA DINK’’ diyen kabadayı havaları ile dolaşan kent magandaları sebep oluyor.
Bu kabadayıların bir tek sosyal sınıfa mensup olduğunu düşünmeyin sevgili okuyucular.
Kabadayılık, serserilik, magandalık sosyal statü ile ilgili değildir, ruhsal sorun, kişilik bozukluğudur, ezikliğin, eğitimsizliğin, edep yoksunluğunun dışa vurumu dur, tüm sosyal katmanların çağımızdaki illetidir
‘’VARMI BANA DINK DİYEN’’ cümlesi bizim Elazığ’ın kabadayılarına özgü bir meydan okumadır.
Elazığ’ın Delisi, velisi, kabadayısı meşhurdur, delisi de, velisi de kabadayısı da bilgedir, haddini aşmaz.
Renkli bir kenttir Elazığ.
Bu meydan okuma beni çok eskilere sürükledi, doğup, büyüdüğüm Şehit İlhanlar Caddesinde, Asker Mehmet’in meşhur bir kahvehanesi vardı, nargileleri ile meşhur bu mekanın önüne nargileler dizilir, mahallenin büyükleri, nargile fokurdatır, keyif çatarlardı.
Biz gençler, bu keyfi ne zaman biz de yaşayacağız diye hayal kurardık.
Bir gün, Elazığ’ın meşhur kabadayılarından biri mekana bir omuz eğik, ayakkabı basık, surat bir karış asık, elde kehribar tespih, sigara ağızda yanaşmaya başladı, anladık baskın var, hır çıkacak, merakla biz de mekana yaklaştık, kabadayı kapıya yaslandı ‘’VARMI BANA DIK DİYEN’’ diye narayı bastı, kısa bir sessizlik çöktü mekana, nargile fokurtuları sustu.
İçeriden DINK Ulan DINK diye bir ses yükseldi, DINK diyen Elazığ’ın meşhur delilerinden Gıllo Ahmet.
Kabadayı hışımla O yöne baktı, Ahmet’i görünce sekiz köşe şapkasını çıkarıp selamladı, usulca mekandan uzaklaştı.
Günümüzün kabadayı görünümlü serserileri çok şanslı artık Elazığ’da Bir Gıllo yok.
Olsa da bu serserilerde Gıllo Ahmet’in meydan okumasını anlayacak erdem yok, serseri dedik ya serseri bunlar, kravatlısı ile beyaz yakalısı ile kirli sakallısı, sinekkaydı traşlısı ile kenti işgal etmiş serseriler.
Kent yaşamı kural ister, kent yaşamı eğitim ister, kent yaşamı saygı ister, uyum ister, kent yaşamı nezaket ister, bu kent bu hasletleri taşımayan serserilerin işgali altında.
Bu işgale asayişi sağlamakla görevli kolluk güçleri maalesef seyirci, kent sakinleri sessiz ve şaşkın.
Gıllo Ahmetler yok artık, Gıllo Ahmet’i anlayacak kabadayılar da yok artık.
Olması gereken ama olmayan bir şey daha var bu kentte, Sivil Toplum Kuruluşları, her birinin ismi önünde eğitim, kültür yazılı bu sayısını bilmediğim tabela kurumları ne yapar, ne eder kimse bilmiyor.
Bu tabela kuruluşlarının aklına hiç gelmez mi bu serserileri eğitecek eğitim kültür seminerleri düzenlemek, yayın organları ile bilgilendirme programları yapmak, yok, yok çünkü bu kuruluşlar siyasi partilere arka bahçe olmayı, bu kuruluşları bir yerlere gelmek için sıçrama tahtası olarak kullanmayı ilke edinmiş durumda.
Bir yok daha var Kent Konseyi, adı var sanı yok, bu konsey ne yapar, ne eder kimse bilmiyor.
Şeytan yine dürttü beni, ya bu kent magandalarının içinde sivil toplum kuruluşları, konsey üyeleri de varsa? Yok, yok, şeytanın vesvesesi, şeytan beni rahat bırakmıyor, olmaz öyle şey.