Şehre bakan hakim tepede oturmuş güneşin batışını seyre koyulmuştum.
Ah Harput, ne de burnu havalısın!
Yüksekten bakıyorsun herkese, Ulu Cami'den, Eğri Minare'den...
Mağrurlanmak elbet hakkındır lakin bunu kendime dert edecek kadar kafam rahat değil, derdim bana yeter.
Duyuyor musun beni, derdim bana yeter! diyorum.
Akşam ne de hüzünlü iniyordu şehre, ne de çabuk....
Ömür dediğinde böyle bir şeydi herhalde.
Sabahın güneşiyle doğuyorsun akşamın güneşiyle batıyorsun.
Arada kalan zamanı da yaşıyorsun.
Neyse, mevzu çetrefilli ve derin.
İçimde batan güneşe gelelim, hüznüme, gözyaşıma...
Hiç bu kadar yalnız kaldığımı hatırlamıyorum.
Üşüyorum sanki, korkuyorum bir de.
Sen yoksun!
Aman Allah'ım; ömrüm yerle bir, aklım toz duman...
Bir anım bile zayi olsun istemezken bugün tamamen sensizim.
Karanlığı tutuşturmak istiyorum bir kağıdı tutuşturur gibi.
Göğü yırtmak istiyorum, bir bezi yırtar gibi...
Göğsümü yarıp da nefes almak istiyorum sonsuzluğa boşalır gibi.
Sahi Goethe, Werther'de öyle yapmamış mıydı?
Yoksa bu zehir beni öldürecek, bu hava boğacak, bu aşk kovacak...
Bir türkü tutturdum hicrana dair, beğenmedim sustum.
Bir şiir yazdım sensizliğe, olmadı.
Bir resim çizdim ikimizi anlatan, yırttım attım.
Sensiz dengem bozuldu, sapa düştüm aşktan, yalpaladım seni sevmekten.
Kahra duçar oldum, zulme taraf, aşka atılan paraf...
Bu ne yaman bir sensizliktir beni sarmış, boğmuş ve tıkatmış.
Hani bir bakışın dahi bana cennetken, düşün, hangi cehennemler bana konuk olacak?
Kayboluyorsun güneş gibi, bulutların ardında kalan yıldızlar ve suya akseden yakamozlar gibi.
Okyanusun içinde bir damla olarak kayıp gidiyorsun.
Beyazın içinde beyaz, siyahın içinde siyah bir nokta olarak...
Yıldızlarım bir bir düşmez mi gecelerimde?
Çiçeklerim solmaz mı tek tek?
Papatyalarım kurumaz mı?
Sen yoksan bahar gelmiş bana ne, çiçek açmış, yağmur yağmış.
Ömrüme atılan en güzel imza sen olacaksın, atılan çentik, basılan mühür...
Sahi umut ne de güzel bir şey, ne de sarılası...
Oysa dibine kadar batmışım sensizliğe.
Bunu hak ediyorum inan!
Güneş kayboldu kaybolacak ufukta.
Siyah bir örtüyü şehrin üzerine çekiyorlar sanki santim santim.
Kimse yok yanımda, ağlamak için müsaittim.
Ne hayaller kurmuştum sana bana dair.
Ne resimler çizmiştim mutluluğa dair.
Şimdi bana kalan kocaman bir hiç!
Bir kuş sürüsü çığlıklarıyla geçiyor üzerimden, yuvalarına uçuyorlar.
Bir hareketlilik var caddelerde, insanlar işlerinde paydos edip eve dönüyorlar.
Havada bir yorgunluk, bir durgunluk, bir suskunluk...
Oysa ben sana çalışıyorum yine.
Sen yoksun ama kalbim sana atıyor, aklım sana yoğunlaşıyor, gözlerim seni anıyor.
Herhalde işbaşında olan bir tek benim akşamın bu saatinde. Bir insanın işi sevmek olur mu?
Oluyor işte! Bana hiç kimse kolay gelsin demiyor.
Sevmek kolay mı Allah aşkına?
İnsan dokuz doğuruyor sevince; çatlıyor bir buz tabakası gibi her yerinden, kırılıyor bir cam gibi orta yerinden.
Bir taş değmesin tuz buz oluyor yüreği sevdiği yerden.
Seni sevmek hiç de kolay değil, bırakma hiç değil.
Harput' ta bir efkârlı adam...
Başı dumanlı, gözleri nemli, kalbi yaralı, sözleri bereli...
Damarları patlak, kafası çatlak, sözleri şapşak, adımları aşkın sarhoşluğuyla paytak ve geceleri kaypak mı kaypak...
Bilmem başı dumanlı olan Harput mudur, ben miyim yoksa?
Göğü yaşlı olan Harput mudur, gözlerim mi acaba?
Hani kendimi salıversem Harput'tan aşağı kemiklerim un ufak olur.
Bu bile sensizliğin verdiği acı kadar koymaz bana!
Derin bir kesik gibisin bende.
Saplanmış bir ok gibi yüreğime.
Etime değen ya da etimi kesen hiçbir şey sensizliğin verdiği acıyı vermiyor, kemiklerim kırılsın hiç de, yokluğun daha batıyor canıma!
Kıvranıyor ruhum, kaynıyor aklım fikrim, kanıyor gönlüm.
Soyut ve bir o kadar da soyulmuş hissediyorum kendimi.
Bu aşkta ve acıda başka bir boyut...
Hafif bir rüzgar okşuyor yüzümü.
Gözlerimde biriken yaşları azat ediyorum, dökülüyor yanağımdan süzülerek toprağa.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.
Ben, yalnızlığım, gözyaşlarım ve Elazığ...
Ne de garip oluyor insan sevince ne de sahipsiz kalıyor terk edildiğinde.
Rabbe sığınmak istiyorum, o her şeyi kuşatan; yüreğimi baştan başa dolduran Rabbe.
Akşam ezanı okuyor Ulucami'de.
Kalkıyorum ama bir an sendeliyorum.
Dengem altüst...
Senin dışında her şeye küsüm.
Şehrin üzerinden karanlığımı çekip alıyorum, acılarımı, bulutlarımı, kahır şimşeklerimi...
Hüznün her halini yaşıyorum; en hafifinden en şiddetlisine...
Sen kalp yıkım ekibisin bende, umut yerle bir edicisi...
En güzel terk edilen ilan ediyorum kendimi, en güzel yalnız koyulan. Senin ayrılığın bile güzel bende!
Yokluğunu bile seviyorum, gerisini sen düşün.
Varlığını sevdiğimi ifade edecek kelime ve kendimde de bunu söyleyecek kudreti bulamıyorum.
Gözyaşlarımla alıyorum abdestimi ve rabbin huzurunda seni diliyorum.