Bir başkasına hayranlık duymak, bir başka Ülkeye gıpta ile bakmak, bir başka medeniyet ve kültüre özenmek genellikle zorumuza gider.
Kominal Narsizmin etkisi altındayız.
Kominal Narsist toplumlar, kabilelerini, ülkelerini, kültür ve medeniyetlerini, toplumsal kabullerini, sosyal yaşam tercihlerini, ülkelerine hakim olan yönetim modellerini erişilmez kabul eder, kutsar insanlar bu yaklaşım ile toplumsal kişilik oluşturur, bu kişilik ‘’Ben’’ kişilik dışındaki ‘’Biz’’ kişiliktir, bu kişiliğe kabullendirilmiş Getto kişilik de denilir.
Kabullendirilmiştir çünkü kişi bu kimliği edinmek için özel bir gayret sarf etmez, aksine zaman, zaman direnir, bu kimlik toplumsal yönlendirmeler, egemen erkin telkin ve gayretleri ile oluşur.
Bu kimlik edinildikten sonra, başkası yoktur, sadece O vardır, yaşadığı ülke, desteklediği yönetimler, kabullendiği kültür, gelenek, görenek, yaşam tarzı, mensubu olduğu din tek doğrudur.
Bir köşe yazısında bu kabullerin tümünü tek tek ele alıp irdelemek, farklı toplumlar ile mukayese etmek mümkün değil.
Sadece devlet yönetimi, demokrasi, yönetime katlım, kişisel haklar ve özgürlükler bağlamında bir mukayese yapmak istiyorum.
Biz edindiğimiz, bize kabullendirilen Kominal Narsist kimlik ile;
Devlete kayıtsız şartsız bağlılığı bir erdem kabul ederiz.
Demokrasi adı altında yapılan seçimlerde seçilip giden temsilcilerimizin yaptığı işleri takip etme gereği bile duymayız.
Bize sorulmadan alınan her karara uymayı sadakat kabul ederiz.
Yöneticilerimiz adeta tabudur.
Toplumsal yaşam için bir öneride bulunmak ve bunu gerçekleştirmek aklımızın ucundan bile geçmez kominal narsist kimlik buna müsaade etmez.
Tıpkı bir başkasını kabullenemeyen, beğenmeyen, kendinden başkasını tanımayan bireysel narsist kimlik gibidir kominal narsist kimlik.
Bu kimlik, yaşadığı toplumu adeta kutsar, eleştirmez, eleştirilmesine müsaade dahi etmez, çünkü kendine giydirilen bu kimliği verenin, verenlerin, siyasal iktidarların Devletin takdiri budur, bu takdir ediş birey tarafından içselleştirilmiştir.
Kominal narsist kimliği edinen birey için;
Seçtiği temsilciler kendi için düşünür, kendi için yönetir, kendi için her türlü tasarrufta bulunur.
Temsilci artık kendi olmuştur, Devlet ise Tanrı.
Her insan, her toplum böyle midir, her Ülke bizim gibi midir?
Hayır, tabi ki hayır.
Kendimizi bir yana bakalım.
Bir başkasına, yani bizim için öteki olana bakalım.
Öteki, Ülkesindeki kanunları bizzat kendisi yapıyor, kamu gücüne ait kararları kendisi alıyor.
Öteki, sadece parlamentoya temsilci göndermiyor, Ülkeyi ve toplumu doğrudan ilgilendiren her konuda oy hakkına sahip.
Öteki, siyasi faaliyetlerini sadece oy kullanarak sonlandırmıyor, her alanda özgürce faaliyet sürdürebiliyor, engelsiz örgütlenme hakkına sahip.
Öteki, hak ve yükümlülüklerde eşit haklara sahip.
Öteki, ülkesine gelen yabancıları hemen baş tacı etmiyor, seçme ve seçilme hakkına kavuşturmuyor, uzunca bir uyum sürecine tabi tutuyor, emin olduktan sonra bu hakları veriyor.
Öteki için, hak arama, gösteri yapma, direnme gibi haklar çok sıradan ve vazgeçilmez bir hak.
Öteki, aynı zamanda her alanda kamu deneticisi, bu hakkı yasal olarak kullanma hakkına sahip.
Öteki, yönetici, sıradan halk, temsilci fark etmeksizin herkesi yargıya götürmekte çok özgür, özgür olmakla kalmayıp yükümlü.
Ötekinin bu yükümlülüğü anayasal teminat altında.
Öteki bu yönetim modeline, Doğrudan Demokrasi diyor ve rahatlıkla uyguluyor.
Uygularken ne bir Kaos yaşıyor, nede bir rahatsızlık duyuyor.
Öteki, ne kendinden nede kendi gibi olandan korkmuyor, şüphelenmiyor, paranoya nöbetleri yaşamıyor.
Var mı böyle bir Ülke denilebilir.
Evet var, Doğrudan Demokrasi ile idare edilen İsviçre.
Yazının başında bir başkasına özenmek, bir başkasına gıpta ile bakmak, bir başkasına hayranlık duymak zorumuza gidiyor demiştim.
Zorumuza gider tabi, biz kominal narsizmin pençesinde kıvranan insanlarız.
Yaşadığımız cehennemi, cennet görüyoruz.
Diktayı kutsuyor, boyun büküyoruz.
Haksızlığı kabullenip kader diyoruz.
Kendimizi hakir görüp güdülmeyi marifet zannediyoruz.
Böyle yetiştik, böyle yetiştirildik.
Birey olmak zorumuza gidiyor.
Sürüler halinde yaşamak hoşumuza gidiyor.
Sebep nedir diye sorulabilir.
Çok basit, yüz yıl önce başlayan Türk Aydınlanmasını kesintiye uğrattık, içselleştirmek ağırımıza gitti, yok etmek, bitirmek için elimizden geleni yaptık.
Öteki cennette yaşarken, biz kendimize cehennem yarattık.
Yazının başındaki kişilik bozukluğunu hep birlikte çöpe atalım, bir başkası da sahiplense doğruya doğru diyelim, belki düzeliriz, elimizle yarattığımız cehennem belki cennete dönüşür.