Bir köy okulunda tanıştım ilk defa onunla...
Annemden sonra elimden o tutmuştu ilk defa, en saf duygularla ve hesapsızca.
Saçımdan okşadı önce ve bir öpücük kondurdu başıma işte o zaman başladı yüreğime sevgisinin kök salması...
Onunla yürüyeceğimiz bambaşka bir yolun başlagıcındaydık. Bana bambaşka dünyaların kapılarını açacak anahtar onun ellerindeydi. Onun cümlelerinde gizliydi geleceğe dair umutlarım, hayallerim...
Onunla attım ben ilk adımımı bu zorlu ve çetin olan hayat yolunda.
Karanlıktan korkardım mesela ama o andan itibaren huzur doldu içim ve karanlıklar dönüverdi aydınlığa...
Önce bir harf işe başladı yüreğimi fethetmeye ancak ben daha sonra öğrenecektim onun kırk yıl kölesi olduğumu!!!
Her harf bir heceye, her hece bir sözcüğe, her sözcük bir cümleye, her cümle bir manaya, her mana yeni bir umuda dönüştü zamanla...
Yaptığım resimlerin tertemiz sayfalarında her renk yer almaya başladı. Kuşlar cıvıl cıvıl uçuyordu, güneş dağların ardından yüzünü gösteriyordu, bulutlar en beyazıyla yer alıyordu şafağımda...
Her baharda topluyordum onun için, güne kavuşan ve toprakta biten en güzel kokan çiçekleri rengarenk olanlarından. Onun bir güzel sözü ile kök salardım ben de hayallerin taptaze topraklarına.
Bir kuş olur dans ederdim rüzgâr ile, bir bulut olup süzülürdüm göğün en mavisinde, bir çiçek olur sarılırdım güneşin sıcaklığına...
Kimi zaman bir anne merhametinin sıcaklığıyla sarıp sarmalardı bizi, kimi zaman da bir babanın sevecenliğiyle koruyup kollardı bizi.
Ve bir zaman geldi...
Veda vakti gelip çalmıştı kapımızı...
Mekanlar değişse de yürekler bir kere buluşmuştu aynı göğün altında...
Atılan her kalp atışımızı duyacağını biliyordum...
Söyleyeceğimiz her türkünün melodisinde gizledik anılarımızı...
Kırlarda topladığımız her çiçekte sakladık kokusunu müphem bir şekilde...
En önemlisi de yüreğimize attıkları o tohumu yeşertip başkalarına umut olacağımıza dair söz verdik...
Akıp giden zamana kimse engel olamadı bugüne kadar.
Günler, aylar, mevsimler, yıllar geçip gitti avuçlarımızın arasından.
Bir vakit geldiğinde bu defa sahnenin karşı tarafındaydık...
Bir zamanlar bize emanet edilen ve yüreğimizin en güzel yerinde muhafaza ettiğimiz o güzellikleri, umutları, hayalleri şimdi bizler küçük yüreklere emanet etmeye başladık...
Minik ellerimle topladığım çiçekler hiç solmadan beni bulmaya başladı yıllar sonra...
Onlara bakınca zamanda uzun bir yolculuğa çıkıyorum apansızca...
Yıllar önce atılan tohum artık fidanlıktan çıkıp bir ağaç olma yolunda ilerliyordu.
Her gelen dinlenecek onun gölgesinde ve vakti geldiğinde gidecek elbet başka diyarlara. Ancak ne olurda olsun gölgesinde dinlendikleri o ağacı unutmayacaklarını biliyorum...
Öğretmenlik...
Öğle bir meslek ki dokunduğunuz yüreklerdeki yerinizi bilemezsiniz...
Onları yüreklerinden tutun daima. Orada bir yere sahip olmak bu dünyadaki en değerli hediyelerdendir...
Kırk yıllık köleliğimiz bitti de şimdi efendi mi olduk?
Hayır!!!
Bizler bu meşalenin nöbetçileriyiz ve bizden sonra gelecek olanlara bu emaneti güzel bir şekilde bırakabilmektir önemli olan...
Elbette bizler zamanı geldiğinde çekileceğiz bu sahneden ve anılarla avutacağız yüreğimizi. Ancan önemli olan geriye dönüp baktığımızda... İyi ki öğretmen olmuşum...! Diyebilmektir...
İyi ki öğretmenim!!!
Bana bu mesleği sevdiren amcama, yengeme, ablama, kardeşime, arkadaşlarıma ve öğrencilerime çok teşekkür ederim!!!
İlk öğretmenimiz olan annelerimizi unutmayalım ve onların yüreğimdeki merhametle bu mesleği icra edelim!!!
Bir yürekte mucize olmak dileğiyle!!!