Başka toplumlarda var mıdır bilmem ama bizim toplumumuzda son dönemlerde özellikle, sürekli karamsar bir hava var insanlığın gittiği yol konusunda. Bunu da dönüp dolaştırıp ekonomik sebeplere bağlıyoruz. Onun muhakkakki etkisi vardır ama en temel sebebi değildir. Birçok sebebini sayabiliriz yaşanılanlar hakkında burada ancak asıl sebebini ben, maneviyatımızın zayıflamasına bağlıyorum. Ruh sağlıklı değilse bedenin sağlıklı olması tek başına yetmiyor. Yani ne kadar çok kazanç elde edersek o kadar mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Halbuki insanın sürekli yanında taşıdığı “nefis” doymak nedir bilmez. Ne verirsek verelim daha fazlasını ister ve bu da bir süre sonra tatminsizliğe, bunun sonucunda da karamsarlığa, ümitsizliğe sürükler bizleri. Artık hiçbir şey bizi mutlu etmez olur. Asıl açlığımızın maneviyatta olduğunu fark edemeyiz. Bunu idrâkine vardığımızda nefsimizin sesi kısık çıkmaya başlar ve yüreğimizin sesi yankılanmaya başlar içimizde. Onun dilinden dökülen cümleler başkalarının da yüreğindeki derde deva olur. Güzellik bulaşıcıdır…
Lafı fazla uzatmadan bir olayı anlatayım!
Haberlerde olmasa da sosyal medyada muhakkak karşılaştığınız bir olay var son günlerde. Ankara’da meydana gelen bir trafik kazasında sekiz yaşındaki çocuğu ambulansa götürdüler, ona ilk müdahaleyi yapan 112 Acil Tıp Teknisyeni olan Ayşe Göçer, çocuğun ayaklarının çıplak olduğunu ve üşüdüğünü görünce kendi çoraplarını çıkarıp çocuğun minicik ayaklarına giydiriyor, hem de hiç düşünmeden. Bakıldığında basit gibi görünen ama aslında son derece yüce ve büyük bir hareket bence. Neden bunu yaptığını sorduklarındaysa, “Oğlum gibi gördüm, ayakları üşümesin diye yaptım. Yine olsa yine yaparım.” diye o anki duygularını ifade etti. Bu yüceliğin altında annelik gibi tarifi ve taklidi yapılamayacak olan bir duygunun olması hiç de şaşırtıcı değil. Birinin ayağının üşüdüğünü görüp de şikayet etmek yerine o sıkıntıyı gidermeye çalışmak kendi imkanlarınca daha güzel sonuçlar doğuracaktır. Hem bir sıkıntıyı gidermiş oluruz hem de ruhumuzun küçük yaralarını tamir etmiş oluruz.
Bizler sorunları fark edip sadece dillendirmekten ve sürekli şikayet etmekten öteye geçmeliyiz artık. Bir yerde fark ettiğimiz bir eksiklikten, yanlıştan, kötülükten şikayet etmek yerine onu düzeltmek için, o eksikliği giderebilmek için, doğru olanı yapabilmek için çözümler bulmalıyız. Karanlığa küfretmek yerine bir mum yakıp etrafı aydınlatmaya çalışalım. Ya penceremizin kirli camını silmeliyiz ya da başka bir pencereden dünyaya bakmalıyız. Olumsuzluklar, kötülükler dünya var olduğu günden olagelmiştir günümüze kadar ve olmaya da devam edecektir. Bunları düzeltmek için bir adım atmalıyız. Unutmayalım ki düşüncelerimiz bizim eylemlerimizin yönünü belirler. Olumsuz düşünürsek yapılan kötülüklere boyun eğeriz, olumlu düşünürsek muhakkak kötülüklere karşı galip geliriz.