Günün birinde bir Şeyh, dervişlerinden şöyle bir şey ister.
“Şimdi hepinizden bana değerli birer hediye getirmenizi istiyorum .
Bakalım en değerli hediyeyi hanginiz getirecek?” diye göndermiş hepsini değerli birer armağan bulmaya.
Göndermiş göndermesine ancak şeyhlerinin onları bir sınava tabi tuttuğunu bilmezlermiş tabi.
Kimisi değerli kumaşlar, kimisi pahalı ziynet eşyaları, kimisi mis kokulu güzel çiçekler, kimisi de en tazesinden meyveler vs. getirip şeyhlerine sunmuşlar.
Şeyh, bunların hepsini alçak gönüllülükle kabul etti.
Sıra son dervişin hediyesini takdim etmesine geldiğinde, elinde tuttuğu ve içinde bir şeyin saklı olduğu aşikar olan bir bez parçası çıkarıp şeyhine uzattı.
Şeyh onu eline aldı ve sordu,
“Bu nedir derviş can, ne hediye getirdin bizlere böyle?”
“Size cenneti getirdim şeyhim!” dedi yüzüne konan ufak bir tebessümle.
Bu cümleyi duyan şeyh hemen sordu;
“Nasıl getirdin cenneti?”
Derviş elini kalbinin üzerine getirip;
“Peygamber Edendimiz(S.A.V) dememiş miydi ‘Cennet anaların ayakları altındadır.’ diye.
İşte ben de yıllar önce kaybettiğim anamın mezarına gittim ve ayaklarının altındaki topraktan bir avuç getirdim.” diyince Şeyh’in yüzünde bir tebessüm peydah oldu, gözünde yaş ile elindeki bezi açıp toprağı kokladı.
Mayıs ayının ikinci pazarı anneler günü olarak kutlanır her yıl. Yani aslında bizlere;
“ Bu dünyadaki cennetinizi unutmayın ve sahip çıkın!” denmektedir.
Böylesi günlerin kıymetini bilelim.
Onları sadece bugün değil her gün hatırlayalım.
Pahalı veya gösterişli hediyeler de almaya gerek yoktur.
Zaten sorarsanız onlar da istemez pahalı hediyelerden ki bizler neler alırsak alalım ödeyemeyiz haklarını onların bu yalan dünyada.
Güzel bir söz...
Samimi bir gülüş...
Hakiki bir sevgi...
Basit bir çiçek...
Samimi bir öpücük...
Sıkı sıkı sarılma...
Elini öpüp alna koyma...
Bunlar bile onların gönlünü fethetmeye yeter.
Ancak onlar zaten gönüllerinde çocuklarından başkasına yer vermez.
Çocuklarını rablerinin bir emameti olarak kabul eder ve koruyup gözetirler.
Bu günü kutlarken biraz da dikkatli olmamız gerekiğini düşünüyorum.
Etrafımızda öksüz olan insanlar vardır elbet.
İnsanın yaşı kaç olursa olsun annesini kaybettiğinde birer çocuktur.
Bizler biraz şanslı olabiliriz ancak unutmayalım ki savaşta annesi kaybedip bizlere sığınan nice çocuk vardır.
Dile kolay gelse de yüreğe ağırdır o duyguyu taşımak.
Anne yok oldu mu ortadan, o yuva yıkılmaya mahkumdur.
Etrafınıza bakarsanız göreceksiniz zaten bacası tütmeyen, aşı pişmeyen bir evde en büyük eksikliğin ne olduğunu.
Benim babamın her zaman bir sözü vardı anneme, dua niteliğinde.
“Hanım, Allah benim canımı senden önce alsın.
Eğer sen benden önce ölürsen ben bu çocuklarla rezil olurum.”
Bu duayı çok içten yapmış olmalı ki kabul olmuştu.
O, bu yalan dünyayı terk eyleyeli 10 yıl oldu ancak bizler hâlâ bacası tüten ve ocağında aşı kaynayan bir ailedeyiz.
Bunun en büyük etkeni de annemdir. Her anne böyledir.
Bizler köyde doğup büyüyen çocuklarız.
Anneler günü geldiğinde onlara verebileceğimiz en güzel hediye çiçekti.
Koşardık dağa bayıra toplamaya başlardık hemen en güzellerini çiçeklerin.
Rengarenk bir demet oluşurdu küçücük ellerimizde gökkuşağı misali.
Koşa koşa giderdik annelerimizin yanına.
Ancak onların yanına vardığımızda nedense ellerimizin arasında tuttuğumuz çiçekler birden soluk görünmeye başlardı.
Halbuki toplarken o kadar canlı ve rengliydiler ki.
Kokuları da çok güzeldi ama o zaman hiç kokmamaya başlarlardı.
O an anlamazdık bunu ancak düşününce idrak edebiliyor insan.
Sen, cennet kokan birine dünyadaki bütün güzel kokulu çiçekleri getirsen de nafile.
Onlar hemen sönük kalıverir yanında.
Yuvayı yapan dişi kuştur derler. Her türlü canlı için geçerli olduğu gibi insanlar için de geçerlidir.
Eğer bir evde anne göç eylerse bu dünyadan orası viran olur.
Anneler bir evde kaşık sesidir, tabak sesidir, kaynayan çaydanlığın üstündeki buharıdır, ocakta tüten yemeğin kokusudur, tatlıların en güzelidir, yanan sobanın sıcaklığıdır, üzerimizdeki yorgandır, pencereden sızan gün ışığıdır...
Eğer bir ev bunlardan mahrum ise orada yaşam belirtisi kalmamış demektir.
Bizler bu dünyada cennetimize sahip çıkalım ki gerçek cenneti hak edelim.
Hadi şimdi sarılın onlara ve o güzelim cennet kokusunu içinize çekin. İçinize çekin ki onların ne kadar kıymetli olduklarını anlayın.
Unutmayın!
Bu dünyada sizi karşılıksız seven tek kadındır anneniz.
Diyarımızla beraber yârimizdir!
Yüreğinizde başkalarına yer verseniz bile onların yerini hep ayrı tutun!
Onların yeri huzurevleri değil, bizim evlerimizin başköşesidir...
Bütün annelerin ellerinden öpüyorum!!!