Gün geçmesin ki absürtlükler komedisi gibi açıklamalar, derin bir ekonomik krizin pençesinde kıvranan, emeklisinden işçisine, sermaye gücünden medyaya kadar gündemi meşgul etmesin! Belirlenen psikolojik gündemi anlamaya bir örnek vererek başlamak istiyorum: Aristotales, öğrencilerine dersi anlattıktan sonra onlara anlayıp anlamadıklarını, ders bitişinin hemen akabinde sorar. Öğrenci şayet “anladım” diyorsa, Aristo ona “konuyu anlamış olsaydın sevinirdin” diye eleştirisini anında yapar. Şu günlerde içinden geçtiğimiz ekonomik krizin finansal kaynaklı değil de psikolojik kaynaklı olduğu açıklandığında da kamuoyu olarak durumumuz tam olarak Aristo’nun öğrencileri gibi olduğunu anlamalıyız. Şayet verilen dersi anlamış olsaydık; büyük olasılıkla sevinirdik öyle değil mi? Ya kamuoyu olarak biz dersi anlamadık! Ya da ders anlatılmayarak muğlaklık bırakıldı algımızda…şimdi çarşıda pazarda alım gücü iyice düşen vatandaşın psikolojik sorunları mı var? Yoksa enflasyonun nedeni psikolojisi bozulmuş esnafın durduk yere zam yapmasından mı ibarettir? Akaryakıta zam yapan iktidar, vergileri arttıran iktidar, Emekli maaşlarına zam yapmayanda iktidar, Evet! Yaşanılan kriz ekonomik değil de psikolojik. Kime göre neye göre hangi uzmana göre?
İKTİDAR SÖYLEMLERİNDE KULLANILAN ALGISAL “ARGÜMANLAR”
Bir ülkede ya da uluslararası arenada yargı-yasama ve yürütme erkine karşılık dördüncü kuvvet medya olmuştur. Artık hem geleneksel medya hem de sosyal medya günümüz için dördüncü kuvvet olmaktan ziyade neredeyse birinci kuvvet olmanın tahtına oturdu denilebilir. Çünkü medya organına ve kendi entelektüel takım gücüne sahip olmayan hiçbir siyasi parti veya sermaye sahipleri kamuoyunda yaratmak istedikleri etkiye erişemez. Medyanın ana gücü ve görevi toplumsal ağları birbirine bağlayarak beslendiği gücü beslemekten geçmektedir. Peki! Besleyerek beslenme gücü nasıl oluşturulur kısaca özetlemeye çalışacağım. Örneğin: Şayet bir gün Ay’da petrol bulunduğuna dair bir haber okursanız, bunun derhal yalan olduğunu düşünebilirsiniz ki doğru düşünüyorsunuz demektir. Çünkü petrolün olması için bitkilerin fosilleşmesi gerekir. Ay’da ise bitki yoktur ve hiç olmamıştır. Bu çok açık gerçeğe rağmen siz eğer insanlara “Ayda petrol olduğuna” inanmalarını sağlanması isteniyorsa, medya bunu her halükarda yapabilir.
Önce en yüksekten bir açıklama gelir. Sonra bazı uzmanlar Ay hakkında bildiklerimizin yeterli olmadığını, Ay’daki doğal kaynakların dünyadaki doğal kaynakların sıkıntısı için çare olabileceği konusunda makaleleri yazarlar. Bu makaleler gazetelerde haber yapılır. Sonra Ay’daki doğal kaynaklarla ilgili sempozyumlar düzenlenir ve böylece kamuoyunun kafasında Ay-doğal kaynaklar ilişkisi konusunda zihinsel bir hazırlık yapılmış olur. Bu döneme “ön propaganda dönemi” diyebiliriz.
Ön propaganda dönem gerçekleştirildikten sonra ikinci aşamaya geçilir ve ikinci aşamada petrol kaynaklarının küresel ya da iç talebi karşılamadığı doğrultusunda yayınlar ve televizyonda seçilmiş kanaat önderi entelektüeller konuşmalar yaparken, makaleler yazılır, röportajlar yapılırken Ay’da petrol bulunması ihtimali olduğu tartışmaları kamuoyuna yoğun bir şekilde taşınmaya başlanır. Bu süreçte özellikle “Ay’da petrol olamaz” diyen bilim insanları ve politikacıların görüşlerinin hem yetersiz hem de bilimsellikten uzak ve ilerlemenin karşısında olduğu şeklinde kamuoyuna algı oluşturulur. Sonra ne mi olur? Kamuoyu artık Ay’da petrol olduğu yönünde tartışmaya başlar. Kısaca yaşanılan süreci çok yakında ekonomik nedenli değil de psikolojik olduğuna yani sorunun vatandaşın kendisinden kaynaklı olduğuna inandırılacağız.