Günümüzde kişisel ilişkiler tek kullanımlık bir şey olarak görülmesiyle karakterize ediliyor. Medya bizlere sürekli pastel tonlarla bezeli romantizmden beslenen filmlerle beslemeye çalışıyor denilebilir.
Ancak gerçekliğin bize sağladığı pastoral tonlar medyanın sunduğundan çok daha acıdır.
Tüketim çağında çoğu çifti ayıran şey ölüm değil de boşanmalar denilebilir.
Evlilik ilişkilerinin önemli bir kısmı görünüşte evlilikle pekiştirilenler olsa bile, toplumun dinamiğini ayakta tutan evlilikler çağın tüketimciliğinin basit kurbanları haline geliyor.
Günümüzde aşk ve evlilik kısmen kullanılıp atılacak yeni bir ürün olarak tasarlanarak sunuluyor.
Örnek olarak yasak elma dizisi verilebilir.
Medyanın sunduğu zayıf kişilerarası bağlantılara ilişkin olarak, kültür ve aynı zamanda dünya da dahil olmak üzere toplumun hemen hemen tüm sosyal yönlerin değişkenliğine işaret eden ilişkiler ele alınıyor.
Bazı veriler evliliğin tüketimi destekliyor gibi görünüyor: TÜİK verilerine göre, Evlenen çiftlerin sayısı 2021 yılında 563 bin 140 iken 2022 yılında 574 bin 358 oldu.
Bin nüfus başına düşen evlenme sayısını ifade eden kaba evlenme hızı 2022 yılında binde 6,76 olarak gerçekleşti.
Boşanan çiftlerin sayısı 2021 yılında 175 bin 779 iken 2022 yılında 180 bin 954 oldu.
Bin nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2022 yılında binde 2,13 olarak gerçekleşti.
Bugün mükemmelliğin, mükemmel evliliklerin ve ilişkileri medyanın sunduğu pastoral filmler, dizler ve sosyal ağlar sayesinde var olduğuna inanan ve elde edilebileceğini düşünen pek çok insan var: mükemmel geziler, mükemmel evler, mükemmel aileler, mükemmel çiftler, mükemmel vücutlar ve mükemmel yüzler her gün önümüzde medyada geçit töreni yapıyor.
Bu faktörler, bazen gizlediğimiz samimi savunmasızlık, onaylanma ihtiyacı, doğal ait olma arzusu ve daha genç bireylerle karşılaştırmayla birleştiğinde, toplum dinamiğinin düşük benlik algısından kaynaklı olduğu söylenebilir.
Dolayısıyla bu koşullar altında olan toplum, bağlılığın mümkün olduğu kadar sıfır olduğu evlilik ilişkileri aramaya eğilimli olma yönünde ilerleyecektir.
Bununla birlikte, tam tersi yönde sevilen kişiyi tanrılaştırmaya yol açan geçici bir psikolojik durumun yaşanması da içten bile değildir.
O zaman, sevgiyi ve evliliği bir üründen biraz daha fazlasına dönüştüren türden, en sert tüketimcilikten kurtulmamız gerekmeyecek mi? Toplumda ailenin ve evliliklerin devamlılığı anahtarı aslında en derin benliğimizde bulunabilir, aynı zamanda ne istediğimizi ve aynı zamanda neye ihtiyacımız olduğunu anlamamızı sağlar. Kendimizi hiç sevmeseydik, hiçbir şeyi asla sevemezdik.
Kendini sevmek tüm sevgilerin temelidir.
Ancak, nasıl sağlıklı bir ilişkiye nasıl sahip olacağımız konusunda eğitim almıyorsak, çoğumuz medyanın görsel ağlarına takılırız.