Yoldan geçen bir Müslümanı çevirip başlıktaki soruyu sorsanız önce salavat getirir, sonra cevap verir, hadisler ne anlatacak kardeşim, hadisler Hazreti Peygamberin sözleridir der.
Hadisler ne anlatıyor sorusuna Müslümanların büyük bir bölümü benzer cevaplar verir.
Kazara acaba diyecek olsanız hışımla yüzünüze bakılır, ya sabır çekilir, yemediğiniz laf kalmaz, acaba dediğinize bin pişman olursunuz.
Karşılaştığınız bu tepkinin nesnel gerekçeleri vardır, tepki gösterenler, hadislerin vahiy olduğuna inanır.
Sadece sıradan Müslümanlar ile sınırlı değildir bu inanış, çok sayıda İslam Uleması da aynı görüştedir, hadislerin Vahiy olduğuna inanır.
Bu İnanış Necm suresinin 3.ve 4. Ayetlerine dayandırılır.
Necm suresinin 3.ve 4. Ayetlerindeki ‘’O hevasından konuşmuyor, konuştuğu kendisine gönderilen bir vahiydir’’ anlamındaki İlahi uyarı, önü ve arkası okunmadan, bağlamından koparılıp, Peygamber sonrası üretilmiş sözlerin, Hazreti Peygambere atfedilmesine temel teşkil eder.
Oysa bu ayetler, Hazret Peygamberin Vahyi tebliği esnasında müşriklerin bu sözler senin sözlerin, bunlar vahiy değil şeklindeki şiddetli itirazları sonucu gönderilmiş iki ayettir yani Hazreti Peygamberin kendi sözlerini değil Vahyi tarif eder.
Ayetler üzerindeki bu zorlamalar ve tahrifatlar dışında hadis savunucuları ve tasavvuf ehli Hazreti Peygamberi yüceltmek adına, Ona atfedilen çok sayıda mucize, söz ve telkini yazmaktan, nakletmekten çekinmemişlerdir.
Hadis geleneği Müslümanlara Yahudilerden sirayet eden bir gelenektir.
Yahudiler Tevrat’ın yerine koydukları Talmud, Mişna ve Gemera diye adlandırdıkları insan yazması üç hadis kitabı ile amel etmeye başlamış, bu üç hadis kitabı ile Vahiy dışı yeni bir Din oluşturmuş Tevrat’ın hükmünü ortadan kaldırmışlardır.
Talmud, Mişna ve Gemera da yazılanların öne çıkarılması ve kutsanması Tevrat’ın hazin sonu olmuştur.
Aynı hazin sonu biz Müslümanlar, hadisleri kutsayıp öne çıkararak, Vahiy gerçeğini terk ederek yaşayabiliriz.
Bu tehlikeli süreç hızla devam ediyor, yeni bir süreç değildir bu, bin yılı aşkın bir zaman diliminde sistemli olarak devam eden bir süreçtir.
Amaç bellidir, bu belli amaç Vahyin yerine insan yazması metinlerin ikame edilmesidir.
Bu sinsi ve sistemli Vahiy karşıtlığının esas amaçlarından biri de, beşeri sistemlerin devam etmesini, ayakta durabilmesini sağlamaktır.
Mana saptırarak, bu sistemleri ayakta tutacak, devamını sağlayacak, Vahiy görüntülü insan yazması bu kitap ve metinlerin Kuran yerine kabul görülmesini sağlamaktır.
Bir başka hedef ise Arap Milliyetçiliğinin yayılması, Araplar dışındaki kavimler ile husumetin ve düşmanlığın körüklenmesidir, tıpkı Yahudilerin Siyonist hedefi gibi bir hedef amaçlar hadisler.
Hayali hedeflerden, paranoya derecesinde şüphelerden söz etmiyorum.
Kuranın evrensel niteliğine uymayan, Hazreti Peygamberin hiçbir zaman söylemeyeceği birkaç hadis ile yazımıza devam edelim.
Buhari’den nakil hadisler;
‘’Sizler (Yani Müslümanlar) Türklerle savaşmadıkça kıyamet gelmez’’
‘’Türkler Müslümanların mescitlerinin direklerine atlarını bağlayacaklar’’ Bu hadis günümüzde söylenen bir iftiraya çok benziyor Türkler çok özelde ise Atatürk ve Arkadaşları Camileri ahıra çevirdi iftirası!
Bu iki hadis buram, buram ırkçılık ve Türk düşmanlığı kokuyor, Kuran Evrenseldir, bir kavme gönderilmiş İlahi mesaj değildir, tek görevi bu evrensel ilahi mesajı tebliğ etmek olan Hazreti Peygamberin bu saçma lafları sarf etmesi mümkün değildir, bu hadisler ile yapılan aynı zamanda Hazreti Peygambere iftiradır.
Yine Buhari’den nakil hadisler;
‘’Üç cuma namazına gitmeyenin kalbi mühürlenir’’
‘’Cuma Günü günlerin en hayırlısıdır’’
‘’Cuma hutbesi irat edilirken konuşana sus demek bile günahtır’’
‘’Cuma Günü yapılan hiçbir dua geri çevrilmez’’
Cuma gününü, Cuma namazını, Cuma Hutbesini kutsamak adına üretilen bu hadisler, tamamen Kuran hakikatleri ile uyuşmayan sözlerdir.
Biraz açalım bu cümleleri.
Allah indinde her hangi bir gün, hayırlı, hayırsız diye tasnif edilmemiştir, tüm günler Allah indinde aynıdır.
Cuma günü yapılan dua geri çevrilmezmiş Hayır, bin sefer Hayır, duaların kabulü ve reddine sadece Allah karar verir, bir zaman dilimi ile sınırlı değildir bu kabul ediş, Dua kapısı her an açıktır.
Cuma Hutbesinde susma meselesi, evet susarak dinlemek gerekir, ama Hutbede Dine aykırı, Kurana muhalif bir söze susmak fazilet değil gaflettir, günümüz hutbelerinde sık rastladığımız Politik lafızlara susmak aslında günahtır.
Görüldüğü gibi Kuran felsefesine Hazreti Peygamberin misyonuna tamamen zıt bu lafızlar, kutsal metinler olarak Müslümanlara sunuluyor.
Hadislere şüpheyle, ihtiyatla yaklaşmak, Müslümanlar için hayırlı olacaktır.
Hadisleri tümden reddetmek bir Müslümanı Dinden çıkarmaz ama Kuran’a muhalif bir hadis ile amel etmek, O hadisi kutsamak bir Müslümanı Dinden çıkarır.
Genellikle siyasi, sosyal içerikli yazılar yazıyorum, bu gün böyle oldu, şunu da belirteyim doksanlı yıllarda hadis külliyatı Kütüb-i Sitte’yi bir grup arkadaş ile Kuran mukayeseli okuduk Kuran felsefesi, Kuran mantığı ile çelişmeyen çok az sayıda Hadis bulabildik.
Riskli yollara girmenin bir anlamı yok, Apaçık bir beyan olan Kuran Müslümanlara yeter.