Bazen karşımıza öyle derin anlamşar barındıran cümleler çıkar ki uzun süre düşünmemizi ve anlam denizine dalmamızı sağlar.
Bunlardan bir tanesi de;
“Çok şey söylemek istediğinde hiçbir şey söyleyemezsin, o zaman anlarsın ki kelamın yüreğe yetmediği..”
Okunduktan sonra insanı derin derin düşündürecek cümlelerden biri. İçimizde biriken duygular bir yanardağ misali patlayıp ortaya dökülmek ister kelimeler aracılığıyla ancak bir de bakarız yüreğimizden geçenler sadece içimizde yankılanıp durur.
Gelip dilimizin kıyına vurur da orada öylece asılı kalır dalından düşmeye mecali olmayan kuru bir yaprak misali.
Bu birikenler hemen her duyguyu barındırabilir ayırt etmeksizin.
Sevdiğimiz birine kalbimizden geçenleri dökmek isteriz manaların en derinini barındırmış olanlarından, duygularımızı önüne serivermek isteriz en mahreminden en aşikâr olanına kadar.
Ancak sadece derin bir sessizlik gelip set kuruverir ve kendi içimizde boğulacak bir denize dönüştürür söylemek isteyip de söyleyemediğimiz sözcüklerden.
Kızgın veya kırgın olduğumuz birilerine de içimizden geçenleri haykırmak isteriz en sert sözcüklerden örülü cümlelerimizle.
Yüzüne yüzme vurmak isteriz ama o an ağzımızdan çıkan sadece derin nefes olur.
Bunun birçok sebebi vardır elbet.
“Anlatsam tesiri yok,
sussam gönül razı değil.”
diye asırlar öncesinden bizlerin duygularına tercüman olmuş Fuzuli.
Anlattığımız vakit sözlerin muhattabının bunları anlayacağından ve bunların bir tesirinin olduğundan emin olamıyoruz çünkü bizi dinleyip de anladığından pek de ümidimiz kalmamıştır.
Susunca da gönül razı olamıyor bu yükün ağırlığına.
“Anlat anlat!”
Diye üsteliyor altan alta.
Sende kalacağına bu sözleri muhattabına ulaştırmak daha güzel olur.
O biraz bu sözlerin girdabında dolanıp dursun.
Kimi zaman bir söze veya cümleye dünyaları sığdırabilirken anlamların en derininden, kimi zaman da bütün lügâtlardan toplasanız da kelimeleri sadece beyaz bir kağıt üzerinde yankılanıp kalır.
O vakit işte susmanın aslında birçok kelamdan daha anlamlı olduğunu kavrarız.
Bir dergahta karşılıklı sohbet edip de tek kelime dahi etmeden hâl diliyle yürekten yüreğe olan bir yolla sohbet eden dervişler misali olup çıkıyoruz.
Artık sözleri ziyan etmek yerine hâl diliyle bizleri anlayacak bir yüreğin, bir çift gözün peşinden gider oluruz.
Konuşmadan sadece bakışların ardındaki anlamları görebilen ve bizlere de bunu hissetirenlerle karşılaşmak en büyük hediyelerdendir bu hayatta.
Onu bulduğumuz an hiç zaman kaybetmeden kendimizi o manânın akışına bırakmalıyız...
Dillerden dökülen inci mercan sözlerinizi ziyan edenleden uzaklaşıp hâl dilinize erişebilenlere ömrünüzü adayın...