Nuh’un Gemisi; insan olabilen, kalabilen binecek. Gerisi virüs salgınında telef olup gidecek. Hikâyenin sonu bu…
Samimiyeti kaybettik; insanlar öldürülürken seyrettik. Kora kor bir şekilde ülkelerinden sürülürken gözlerimizi kapattık. Onlar aç biilaç kalırken yemek fotoları paylaştık. Onların üst başları yokken, onlar yalınayakken bizler marka giysilerimizle hava bastık. “Onlar” dediklerimizden daha beter hale geldik. Biz saltanat içindeyken onlar belki de kendilerinin dışında kalan insanların yüzünden evlerinden oldu; bağlarından, bahçelerinden, hayvanlarından, çeşmelerinden… Gözyaşlarına bakmadık hiç. Dökülen kanlarına aldırmadık. Yitirdikleri canlara üzülmedik.
Herkes ülkesine dönsün diye haykırmalıyız bugün. Ve kimse, kimseye karışmasın. Çocuklar oynasın sokaklarda. Çiçekler açsın dallarda. Bakın virüs; ten rengine bakmıyor, dinle ilgilenmiyor, dile aldırmıyor. Oysa biz bakıyoruz inancına, tenine takılıyoruz, diline tahammül edemiyoruz bir diğerimizin. Anında düşman kesiliyoruz bizden olmayana. Bir virüs kadar olamıyoruz!
Suriye halkının üstüne yıllardır bomba yağdıranlar! Kurşun yağmuru altında onları ablukada tutanlar… Ekmeklerini ve sularını ellerinden alanlar… Kadınlarını, kızlarını kirletenler, çocuklarını öldürenler… Onların feryatlarının karşılıksız kalacağını mı zannettiniz? Mazlumun Allah’ı var, masumun sahibi… Göğsünüzde imanınız varsa ve tamsa korkmazsınız bu virüs illetinden. Rabbinize iltica edersiniz. Kul azarsa elbette onu paklayacak olan teneşirler de hazırlanır. İşin maddi yönü bir virüstür; silahtır, hastalıktır, tehdittir. Manevi yönü inançsızlıktır; vicdansızlıktır, şefkatsizliktir, acımasızlıktır. İnsanlık testinde sınıfta kaldık. Virüs testinde geçsek ne yazar! Bazen bir virüs, insanlığın uyanışına vesile olabilir. İnsanın birincil hakkı olan yaşamına saygıyı ön plana koyabilir. Suriye’de çocuğunu kaybeden bir anneye İtalya’daki bir anne ağlarsa ve onun acısını paylaşırsa, Afrika’da açlıktan dolayı ölen bir çocuğun acısı Fransa’dakileri sarsarsa, mülteci bir Afganlı çocuğun yalınayak haline Almanya’daki biri çorap olursa, Filistin’de bir kız çocuğunu gözünü kırpmadan öldüren İsrail polisine tepki gösteren bir Amerikalı olursa işte o zaman umutlu olmamız gerekecek. Yoksa hikâye yine aynı: İnsan azdı, Allah onları hizaya çekmek için bela gönderdi.
Allah’a teslim olacak denli donanımlı değiliz. Kalbimiz mutmain değil. Eksiğiz. Kayıtsız şartsız rabbe iltica edeceğimiz haleti ruhiyeyi yakaladığımızda belki de def olacaktır bu virüs belası. Sebepsiz hiçbir şey yoktur. Bilelim bilmeyelim, anlayalım anlamayalım. İnsanlık nerede hata yaptı? Laboratuvarı kimlere teslim etmişiz?
Yarın ne çıkacak karşımıza?
Hangi art niyetli canavarın sosyal deneyiyiz bugün?
Bizi izleyen kim?
İmanı Suriye’de terk ettik.
Vicdanı Afrika’da kaybettik.
İzanı mültecilerde yok ettik.
Kutupları erittik, ormanları tükettik, su kaynaklarını kuruttuk, hayvanları katlettik.
Ve çocukları ağlattık, aç koyduk.
İllaki yaşarken göreceğiz bu yakıp yıktıklarımızın karşılığını.
Buyurun buradan yakın.
Kıyamet yakın.
İnsan bu evrenin en vahşisidir.
Sahile vururken çocukların cesedi görmezden geldik.
Gökten bomba yağdırılırken onların da dualarının olduğunu işitmedik.
Evleri başlarına yıkılırken dünyanın da başının yıkılacağını göremedik.
Onlar da bombanın nereden geldiğini göremiyordu ve o bombaya karşı koyamıyordu.
Şimdi bomba misali koronayı da kimse göremiyor ve ona karşı koyamıyor.
Süper güçler asıl süper gücün kim olduğunu anlamışlardır sanırım.
Gözle görünmeyen bir virüs onların ihtişamını yerle bir ediyor.
Evden dahi çıkartmıyor.
Komşu komşuya yardım etmiyor.
İtalya’nın hali ortada. Avrupa Birliğiymiş, külahıma anlatın.
Firavuna ibret olsun diye sivrisinek musallat edildi.
Vaktin firavunları bundan ders çıkartır mı?
Ürettiğiniz her bela ilk sizi vuracak.
Silahların namlusu ilk size dönecek.
Çünkü biliyor ve inanıyoruz ki sizden çok daha büyük Allah var.
am var ama inancımız da var.
O zaman Allah var gam yok.
İmanı kaybettik; yedik yedikçe daha fazlasını istedik.
İçtik içtikçe ve daha fazlasını içmek istedik.
Şükretmeyi unuttuk.
Aç ve susuz olanın halinden anlamadık.
Seyrettik her şeyi.
Film izler gibi.
Ne yaptı Suriyeli çocuklar?
Uygur çocuğu ne yaptı?
Filistinli kız, tepeden ayağa teçhizatlı İsrail askerine taş attı diye vurulduğunda niye lal kesildik?
Özgürlük getirdiğiniz Irak’ta milyonlar öldüğünde, Afrika’da açlıktan öldüğünde insanlar…
Kaç milyon kayıp Suriyeli çocuktan bahsediliyor Avrupa’da?
Onların annelerinin dualarının ve beddualarının karşılıksız kalacağını mı düşündünüz?
Yıkılsın bu zalim ve kapitalist dünya; devrilsin dağlar, taşsın okyanuslar.
Yeni bir “Nuh’un Gemisi” inşaatı başlıyor bugün.
Bir yanda iyiler, masumlar, mazlumlar; diğer yanda kötüler, canavarlar ve zalimler…
Ya cehennem olup gideceğiz bu dünyada hep birlikte ya da onlar cehennem olup gidecekler.
Zebaniliklerini de olmaları gereken yerde yapacaklar.
Bir yanda Korona…
Diğer yanda çekirge…
Öte yanda karınca…
Saymıyorum olan şeyleri daha.
İnsanlık nerede hata yaptı tefekkür etmesi lazım bütün insanların.
Silahlanırsa, nükleere dönerse, biyolojik silahlara meylederse, genetiğiyle oynarsa virüslerin…
İstediği yeri bombalarsa, mahallenin kabadayısı benim der gibi kapısını tekmeleyip girerse mazlumun ülkesine…
Ne hayır beklersiniz böyle günün gecesinden?
Hiç böylesini görmemiştik takvimin.
Yeni bir dünya için çocuklar el ele versin.
Savaşsız bir dünya inşa etsin.
Yoksa her türlü musibet toplanıp gelecek varıyla yoğuyla insanlığın üzerine.
İnsanoğlu; kaçacak delik, sığınacak liman, yiyecek ekmek, içecek su bulamayacak. İşte o zaman anlayacak insanoğlu nerede hata yaptığını ama düzeltmek için zaman kalmayacak.
Sonun başlangıcındayız.
Nuh’un Gemisi yüreği insanlık için atanları bekliyor.
Tarafınızı seçin.
Ya iyilerdensiniz ya kötülerden…
Ortası yok bunun.
Bir de ne olursa olsun, nerede olursa olsun yahut kim olursa olsun haksızlık karşısında suskun kalmayın.
Bu Afrikalı bir çocuğun uğradığı zulüm de olabilir, Avrupa’da kaybolan bir Suriyeli çocuk da…
Amerika’da ellerine kelepçe takılan zenci çocuk da olabilir, Fransa’da mağdur olan Cezayirli çocuk da…
Zalimlerin seslerinin borazan gibi çıktığı bir çağda mazlumların sesinin hiç çıkmaması kabul edilir bir durum değildir.
Zalimlerin kulak zarları patlatılacak denli yüksek çıkmalı ki sesimiz adalet yerini bulsun. Ve yaşadığımız bu yorgun ve tombul dünya dönüşünü devam ettirsin.