“Nasılsın?” diye soruyorlar “Türkiye gibiyim.” diyorum.
Her yanın kırık dökük…
Her yanım harap türap…
Canım yanıyor, canım kanıyor.
Yok mu bu uğursuz gecenin sabahı?
Bu kara günlerin sonu…
Bu zemherinin baharı ne vakit?
“Nasılsın?” diye soruyorlar “Hatay gibiyim.” diyorum.
Saçlarım betonların arasında kalmış.
Tespihim salınıyor cansız elimde.
“Ses yok.” diye mimlenmiş yıkık duvarım.
“Nasılsın?” diye soruyorlar “Maraş gibiyim.” diyorum.
Avazım çıktığı kadar bağırmak, gözlerim çıkasıya ağlamak istiyorum. Akif’in:
“Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin yoksa felâhı!” dediği ruhtayım.
“Nasılsın?” diye soruyorlar “Adıyaman gibiyim.” diyorum.
Enkazdayım. Soluğum kesiliyor, ruhum daralıyor.
Bir el arıyorum tutacak, bir ses duymak istiyorum tutunacak.
Kaç ton betonun altında kaderimi yaşıyorum.
Kaç Richter ölçeğinde sarsıntı içindeyim: yâr sarsıntısı…
“Nasılsın?” diye soruyorlar “Malatya gibiyim.” diyorum.
Kar bir kefen gibi sarıyor ruhumuzu.
Hüzün yokluyor yüreğimizi.
Hangi sokağa baksan bir feryat, bir figan…
Hangi caddeye baksan bir duman.
“Nasılsın?” diye soruyorlar “Antep gibiyim.” diyorum.
”Nasılsın?” diye soruyorlar “Osmaniye gibiyim.” diyorum.
”Nasılsın?” diye soruyorlar “Elazığ gibiyim.” diyorum.
Sormayın daha Allah aşkına!
“Nasılsın?” diye soruyorlar “Türkiye gibiyim.” diyorum.
O kadar yaralıyım ki o kadar hüzünlü…
Hani diyorum kocaman bir kalp olsam ve sarsam ülkemi bütün kalbimle.
Bir an için de olsa mutlu etsem insanları.
Bir an için de olsa silsem gözyaşlarını.
“Nasılsın?” diye soruyorlar: “Ülkem gibiyim.” diyorum.
Ruhen enkaz altında kaldım.
Kolum kanadım kırık…
İçim dışım kan ağlıyor.
Susuyorum...
“Nasılsın?” diye soruyorlar.