14 Mayıs seçimlerinden sonra kazananlar ve kaybedenlerden çok, yükselen siyasi akımların neler olduğu konuşulmaya başlandı.
14 Mayıs seçimlerinin yükselen değeri Milliyetçilik imiş.
Milliyetçi Hareket Partisi, İyi Parti, Büyük Birlik Partisi, Zafer Partisi oyları bir çırpıda toplandı, ortaya çıkan yüzde yirmi beşlik oran, siyasilerin iştihanı kabarttı.
Siyasilerin bir anda ses tonları değişti, beden dilleri yeniden şekillendi.
Gök gürültüsünü andıran ses tonları, dik bakışları, çakı gibi esas duruşlar ile arzı endam etmeye başladılar.
Sadece hilal bıyıkları eksik kaldı, eşleri hanımefendilerden izin çıkarsa hilal bıyıklar da hızla bırakılacak gibi.
Tavernalarda, müzik hollerinde ‘’Irmağının akışına ölürüm’’ şarkısı Hit oldu.
Ozan Arif’in kabri türbeye döndü, ziyaretçi sayısı günlük yüz binleri buldu.
Bir gece ansızın gelebilirim diyerek, Uygur Türklerine soykırım yapan Çin Komünist Partisine Nota verildi.
Bay Kemal Bozkurt işareti yaparak mutfak videoları çekmeye başladı.
Her türlü milliyetçilik ayaklarımın altındadır diyen partiler programlarını yırtıp, dokuz ışık doktrinini bedava dağıtmaya başladı.
Sosyalist, Komünist parti yöneticileri, üyelerini Ülkede bırakıp bu memlekette bize ekmek yok diyerek Yunanistan’a iltica etti.
İşin vahametinin fark eden milliyetçi partiler, üyelerine elektronik kelepçe takmaya başladı.
Bu zavallı siyasetin komedi yönünü burada kesip sadede gelelim.
Ülkedeki siyasi partilerin kahir ekseriyetinin siyasi olarak belirgin bir çizgisi yoktur.
Milliyetçilik ise, bu Ülkede Otoriter Devlet ideolojisi olarak yürütülmektedir.
Sosyalist akım ise realizmden uzak, romantik solculuk hastalığına devam etmeyi devrimcilik zannetmektedir.
Bu iki akım bir başka yazının konusu olacağı için, şimdilik bu kadarı ile yetineyim.
Gelelim yazının başında karikatürize ettiğim partilere.
Bu Partilere Plüralist partiler diyoruz.
Plüralizm Antik Yunan ELEA okulunda ortaya çıkan bir fikri akımıdır.
Antik Yunan felsefesinde ELEA Okulu etkili bir felsefe okulu olarak ön plana çıkar.
Plüralizm veya çokçuluk, kısaca gerçeğin açıklanmasında birden çok ilke olduğunu benimseyen bir öğretidir, gerçekliğin açıklanmasında tek bir ilkeyi kabul etmez, çoklu ilke temel alınır.
Bu öğreti, ideolojik partilerin terk edilerek, Plüralist partilerin hızla Dünya siyasetinde arzı endam etmesinin de yolunu açtı.
Ülkemizde Özal ile başlayan dört eğilim siyaseti Plüralist parti örneği olarak seksen sonrası hayatımıza girdi.
Artık Özal’ın Partisi ANAP, ben herkesi her düşünceyi temsil ediyorum, bölünüp parçalanmayın, kendinizi bende ifade edin diyerek, siyasi akımları kendinde birleşmeye davet ediyordu.
Sağcısı, solcusu, liberali, İslamcısı bu partide toplandı, ideolojilerinde inat eden partiler iktidarı kaybetti, Plüralist parti uzunca bir dönem iktidarı kimseye bırakmadı.
Plüralist ANAP ise özünde var olan katı liberal politikalarını tavizsiz uygulamaya devam etti, ANAP da birleşen sadece farklı düşüncelerin temsilcileri ve seçmeni oldu.
Ülkemizde Plüralist parti örneği olarak AK Parti kuruluş döneminde başarılı bir çıkış yaptı, süreç içerisinde bazı fikri akım temsilcilerini tasfiye etse de, seçmenleri halen daha kısmi olarak kendine bağlamayı başarıyor.
Ak Partinin uzun süreli iktidarının Plüralist felsefe ile devam ettirilmesi, CHP nin iştahını da kabartmış oldu.
CHP, Kemal KILÇDAROĞLU ile hızla plüralist kimliğe büründü, ben artık her şeyim, her düşünce kendini bende ifade edebilir, temsil hakkı bulabilir diyerek meydanlara çıktı, meydana çıkmakla kalmadı, başarılı olabilmek için masa kurdu, ittifak oluşturdu.
Masa da CHP ile hiç benzeşmeyen, CHP politikalarına taban tabana zıt siyasi partiler kendine yer buldu, yer bulmakla kalmayıp, biri dışında dört siyasi eğilim, yüzde yarımı bile bulmayan oyları ile toplamda çok sayıda milletvekili ile parlamentoda temsil hakkını elde etti.
CHP otuz üç milletvekilini kendi eli ile Plüralizm sevdası yüzünden ileride kendisi ile birlikte hiçbir şekilde hareket etmeyecek küçücük partilere armağan etti.
Atatürk sonrası Cumhuriyet Halk Partisine hep mesafeli durdum, şüphe ile yaklaştım, haklı nedenlerim, nesnel gerekçelerim var.
CHP nin ne yaptığı, ne ettiği, nasıl bir strateji ve politika izlediği beni fazla da ilgilendiren bir şey değil.
Sadece şuna içerliyorum, CHP halen daha kendini Atatürk’ün partisi, Cumhuriyetin kurucusu olarak lanse ediyor.
Cumhuriyet hızla dönüşürken, Atatürk bu Ülkede sürekli hedefte iken; CHP Plüralist çizgiyi, fırsatçılığı, faydacılığı ilke haline getirerek Cumhuriyete ve Atatürk’e saygısızlık yapmaya devam ediyor, bu saygısızlığı da terk edecek gibi görülmüyor.
Yazıya yükselen Türk Milliyetçiliği iddiası ile başladık, öyle bitirelim, bir Türk Milliyetçisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim, Bu Ülkede yükselen bir milliyetçilik yok, Türk Milliyetçiliği görüntülü, baskıcı Devletçilik var, popülist milliyetçilik, politik Pragmatizm var.