Hayat akışımız için de ne çok diyaloglara girer, sohbetler ederiz.
“Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır” diye atasözümüz dahi vardır.
Sohbetlerimiz de günü birlik mevzular, somut örnekler, anlatılır nesneler var ise, su gibi akar gider sohbet, anlatan için de, dinleyenler için de sıkıntısızdır.
Sohbet konumuz soyut ise, soyut mevzulara kaymışsa zordur, anlatan da dinleyenler de tam tatmin sağlayamazlar.
Ucu açıktır, izafidir, bakış açıları farklıdır, tam mutabakat sağlanmaksızın konuşulur ve biter.
Bardak, çatal, yatak, yorgan, kalem, kâğıt vb leri, görmeyen, duymayan birilerine dahi anlatılabilir.
Söz konusu olan soyut kavramlar ise örnek üretme imkânı bulunmayan konular da ise, beş duyumuz dahi yetersiz kalır.
Sevgi, özlem, üzüntü, sevinç, heyecan vb ler örnekler desteğiyle, yaşanmış an ve anılarla örneklenebilir.
Ölüm ki; soyut mu somut mu soruları dahi tam cevap bulamaz.
Her insan ölümü kabul eder ama yaşamamıştır, yaşadığı anda da yoktur.
Ölüm ve ölme anı, ölüme en yakın olma şekli ve insanda ki duygu depreşmeleri.
Ölüme en yakın olma halini en güzel ifade eden bir anekdot buldum ki, şöyle;