İçinizdeki çocuğu yaşatıyorsanız, çocuk ölmediyse, öldürülmediyse, sizde kimsenin içindeki çocuğu öldürmediyseniz, öldürmeye yeltenmedi iseniz, ne mutlu size, bu yazıyı okumasanız da olur. Çağımız, bu yaşadığımız dönem zor, zor olduğu kadar da sıkıntılı.
Önceki çağlar için yansız durumdayım, zorluk ve sıkıntılı dönemler yaşamışlar mıdır, savaşlar, kıtlıklar, salgınlar, baskılar ne kadar sürmüştür, tarih kitaplarında anlatıldığı kadar bildiklerimiz.
Öncesi ve şimdiler kıyaslaması yapmadan günümüze bakalım.
Evet, irili ufaklı savaşlar, terör, salgın hastalıklar, deprem, sel, tayfun, kasırga gibi çokça insan ölümüne sebep olaylar, hadiseler yaşadık.
Evet, insan eliyle insan öldürülmesi, kadın cinayetleri, kan davaları, ideolojik mafyatik çatışma ve öldürmeler türünde de çokça adi suç kapsamında değerlendirilen canice olayları biliyoruz. Başlıktaki “katil kim” sorusu, sorgulamam bu yazdıklarımın eşdeğeri değil.
Katil kim diye soruyorum, belki de bu yazıyı okuyan sen, yazan ben, önerdiğin şu, şahitlik ettiğin o, ne yazık ki birçoğumuz katil. Karşımızdaki muhatabımıza ( anne, baba, evlat, eş, kardeş, sevgili, amir, arkadaş, komşu, akraba vb.) tavırlarımızla, tarzımız, tutumumuzla, baskı oluşturuyoruz, bile isteye aşağılıyoruz, hatalı ve yanlış olduğunu sürekli vurgulayıp taciz ediyoruz, eziyoruz.
Muhatabımızın duruşunu bozmak, prensiplerinden ve doğrularından caydırmak için farklı farklı planlarımıza, oyunlarımıza dâhil ediyoruz, mağduriyetine sebep olurken karşımızda ki için “kabullenilmiş çaresizlik” moduna girmesini açık ya da gizli biz sağlıyoruz.
Tüm negatif yaklaşımlarımız, menfi davranış şekillerimiz nihayetinde karşımızda ki birey, fert, insan ölmüyor, ekseriyetle, istisnai haller dışında karşımızda ki insanın içinde ki çocuk ölüyor.
Ölen yoksa katil de yoktur mantığı, somut yaklaşım hali, tartışmaya açık bilimsel bir konu, tez konusu.
İnsanın, hepimizin en değerlisi, üretkenlik adına, başarı merdiveninden tırmanmak adına, sağlıklı düşünme ve sağlıklı ve moralle mutlu yaşamak adına kişinin içinde ki çocuğu öldürüyoruz, içimizde ki çocuğu öldürmüşler ya da öldürme gayretindeler, katil kim?
Hangimiz ne derecede meseleye kaim ki bu yeltenmelere engel olsun, set çeksin, çekebilsin.
Birçoğumuz içimizde ki çocuğun öldüğünü dahi, öldürüldüğünü dahi yıllar yıllar sonra, belirli bir seviye yakaladığımızda, bilinç edindiğimizde öğreniyoruz.
Kişiliğimiz bir seviye kazanmışsa, olgun, erdemli, naif, bilge, etik yaşamdan ve uygarlıktan nasiplenmişsek, oh ne ala, ne güzel.
Kendi içimizde ki çocuk öldürülmüş olsa da en azından katil olmamak için, kimselerin içinde ki çocuğu öldürmemek için naif, zarif, seviyeli, ezberlerden uzak, bilim ve akıl temelli, nezaket ölçülerinden sapmadan bir yaşam elbisesine sahip oluyoruz.
, kişi bazlı bir yaklaşımla yorumlamaya çalıştığım, içimizde ki çocuk hep yaşasın, toplumumuzda ki her insanın da içinde ki çocuğun katili olmayalım ilkesi seviyeli ve erdemli bir edinim, kazanım hali, mutabıkız.
Yaşadığımız çağ, dönem, ne yazık ki bu öldürme meselesini sadece bireysel eksiklik ve cehaletle değil, toplumsal olarak da yapmaktaki, berbat ve savaş verilmesi, yok edilmesi çok zor ve meşakkatli bir mücadele gerektiriyor.
Bireysel ya da toplumsal olarak insanın içinde ki çocuğu öldürmek, öldürmeye yeltenmek, girişimlerde bulunmak, bu girişimlerin gerçekleşeceği yapıya tuğla koymak, duvar örmek de tarifi pek de kolay olmayan şiddetin çağımızda ki şekli.
Katil olmadan, katil olma eğiliminde ki insanlara da imkân, fırsat vermeden yaşamak, fevkaladelik aranıyorsa, işte bu kazanımlara sahip insandır derim.