“Ben insanoğlunun sadece dayanacağına değil, üstün geleceğine inanıyorum.
Bütün yaratıklar arasında sadece insan ölümsüzlüğü yakalayabilir, yorulmaz bir sesi olduğu için değil, şefkat, fedakârlık ve dayanma gücü yüklü bir ruhu olduğu için.
Bir şairin, yazarın görevi bunlar hakkında yazmaktır.”
(William Faulkner. Nobel Edebiyat Ödülü Kabul konuşması’ndan alınmıştır) Evet, kabul etmeliyim ki benim yaşadığım süre, geride bıraktığım zaman göstermiştir ki insan ömründe bir artış vardır. İnsan ömrünün artışı ile alakalı bilimsel bir araştırma yazısı değil yazacaklarım, fikrim, görüşüm, öngörülerimden ibaret.
Bilim ve teknoloji çalışmaları, elde edilen çıktılar gösteriyor ki insan ömrü artacak, uzayacak.
İnsanımız elde ettiği bilinç seviyesi ile her ne olursa olsun savaşlara karşı duracak, savaş karşıtlığı ivmesi her gün daha da belirgin artacak.
Yazdıklarımı okurken dahi düşünmeye başladınız, doğrudur savaşlar, büyük savaşlara insan egemen iradesi karşı dursa da çağımızın insan hayatını negatif etkileyen yeni kıyımlar girdi hayatlarımıza, korona gibi virüsler ve halen her gün trafikte hayatını kaybeden canlarımız, insanlarımız var. Nasıl ve ne şekilde devam eder, nasıl evirilmeler olur,
tahmini zor nasıl meselelere gebe insanlık hayatı tamı tamamına tahmini imkân dışı ama yine de yaşadığımız asır ve önümüzdeki asırlar boyu insan ömrü uzayacaktır düşüncesindeyim.
Sahip olduğum insan ömrü artar düşüncesi birçoğumuzun öngörüsü, kötü ve berbat gördüğüm ise lezzetini kaybediyor.
Yaşı kırkı geçmiş okurlarım yazdıklarımı okuyor olmakla birlikte benimle aynı kulvarda düşünmeye başladılar sanırım.
Yediğimizin, içtiğimizin de, arkadaşlık, dostluk, komşuluğun da kendisi var, uygulamalar var, lezzeti yok. İnsan fıtratı gereği yaratılışında ki karakteri ve ruhsal yapısı gereği yaşamak, daha çok daha uzun yaşamak ister ve doğaldır bu dürtüye sahip olması da, lezzet kaybı çok büyük kayıp.
Varsayalım 2500-3000 yıllarında insan ömrü 250-300 yıla çıktı, lezzetsiz bir hayat, hayali dahi kâbus değil mi? Bilim ve teknoloji çalışmaları ulaştığımız seviye ve elde edilen buluşlar gereği ivmesini artıracaktır, doğal bir formül gereği bedenen çalışma ve uğraş verilen iş ve uğraşlar en aza indirgenip beyin gücü ile insan bedenen çalışmadan ve en az uğraş vererek yaşayacak ve uzun bir ömrün sahibi olacaktır.
Ölümsüzlük akla, mantığa, yaratılışımız formatına pek uygun değil.
Yirmi, otuz asır sonrası ütopik bir öngörü ile bin yıl yaşamayı başarabildi insanoğlu diyelim, lezzet sadece yiyip içtiklerimizde değil ki, hayatın kendine has bir lezzeti var ve el birliği ile yok ediyoruz.
İnsan ömrünün uzaması ve at başı yanında koşan hayat lezzetinin azalması.
Robotlara her işimizi yaptırıp en kolay en kısa sürede her şeye ulaşıp, her yere ulaşıp rahatlığın zirvesine koşan ve uzun yaşayan insanoğlu lezzetsiz nasıl yaşar?
Şimdilik bu tetikleme ile birlikte düşünelim, düşünmeye devam edelim.
Düşünürken bizden sonraki hayatların lezzet kaybı yaşamaması için doğayı önemsemeye insanlığımızı geliştirip bizden sonraki neslimize de aktarmayı ihmal etmeyelim.
İlk paragrafa “William Faulkner” sözüne dönelim şimdi, bedenen ölümsüzlük değil, yaşayan bizler olarak ürettiklerimizle, bilim, sanat, kültür çalışmalarıyla ölümsüz olmak, çalışmaları, bıraktıkları ve ismiyle yaşamak, yaşamak ya da ismiyle yaşayanların ekibinde bulunmak, destek vermiş olmak, katkıda bulunmuş olup, ismiyle anılmasa dahi ölümsüzlük içinde isimsiz kahramanlardan biri olmak da çok muazzamdır.