Mevsimlerden sonbahar, peki içimizdeki ayazın sebebi ne?..
Koca bir boşluk var insanlığın kalbinde. Bunun sebebi inanç eksikliği de olabilir vicdan yoksunluğu da olabilir. Hakka inanmayanda da vardır elbet bir inancın kırıntıları. Adının ne olduğu önemli olmasa da mutlaka kendine yer bulmuştur bir düşüncenin kıyılarında çünkü hiçbir şeye inanmadan yaşanmaz bu dünyada.
Peki vicdan eksikliği?
Bunun yerini dolduracak herhangi bir şey yok hayatta ya da onun yerine koyduklarımız iğreti durdu. Vicdandan yoksun olan bir kalp; bir organdan öteye geçmez, seni hayata bağlar ama insan yapmaz. Vicdan taşıyan bir kalp ise “yürek”e dönüşür ve diğer canlılardan ayırır insanı. O zaman yapılan eylemler, ortaya konan söylemler bir anlam kazanmaya, toplumda değer görmeye başlar.
İnsanı insan yapan değerler her toplumda vardır ve çoğu da ortaktır, onca mesafeye rağmen aynı değerlerin farklı coğrafyalarda insanı yücelttiğini görebiliriz. Hoşgörü, saygı, merhamet gibi daha onlarcasından sayabileceklerimiz var. Dikkat edersek bu değerlerin her biri soyut ifadelerdir, maneviyata anlam katan ve onu yücelten değerlerdir. Bunların yerine dünyaya dair nimetleri yerleştirdiğimizde insanlığımızı yitirmeye başlarız. Sadece karnını doyurmak için gün boyu mücadele veren ve nefsanî duygularla yaşayan bir hayvandan farkı olmalı insanın.
Tarihe dönüp baktığımızda hiçbir dinî inanış insanı değersizleştirmemiştir, bunun yanında ondan daha yüce bir varlık da tanımamıştır yaradandan başka. Yaradanın yeryüzündeki halifesi olarak görmüştür fakat bunları da sömürü aracı olarak kullanan ve insanları hayata bağlayan en önemli düşünce olan inancı kendi dünyevi çıkarları için kullanan ve istismar edenler her zaman çıkmıştır. Her dönemin bir “firavun”u vardır ancak onun karşısına mutlaka bir “Musa” da çıkmıştır, galip gelen daima Ha’k olmuştur ve olacaktır da.
Tarihten sıyrılıp en azından günümüz dünyasına baktığımızda, ki tarihten bağımsız değildir günümüzdeki olaylar, hiçbir şeyin değişmediğini görebiliriz. Aynı zihniyeti taşıyan farklı yüzleri görebiliriz. İnsanları inancına, teninin rengine, yaşadığı coğrafyaya göre sınıflandıran ve onlara değer biçenler oldukça fazla. Maalesef bunlara alkış tutanlar da oldukça fazla ve savundukları düşüncelere çoğu körü körüne inanmakta. Herkes kendi konfor alanının kaybolmasından korktuğu için sesini çıkarmayıp, zalimin yanında yer alıp zulmü alkışlamakta ve kendi ifadelerine kılıflar uydurmakta. Böyle olunca da başkalarının yalan yanlış düşünceleri içerisinde doğruyu bulmaya çalışanların sonu hep hüsran olmuştur.
Kırk günden beri ateş altında olan Filistin’de yaşanılanlara kimse sesini çıkartmıyor. Sadece birkaç sözle kınamaktan öteye geçmiyorlar. Bu yapılanlara üzülmek ve onların acılarını paylaşmak için insanî bir vicdan taşımak yeterli. Eğer bir çocuğun gözlerine yansıyan korku, o gözlerden dökülen yaşları, kollarında kendi evladının naaşını taşıyan bir babanın hüznü, bir enkazın ortasında yapayalnız kalmış bir çocuğun savunmasızlığı sizin yüreğinizde hiçbir insanî duyguyu hareketlendirmiyorsa insanlığınızı yitirmişsinizdir. Bu resimlere üzülmek için bir inanca sahip olmaya gerek yoktur sadece insanî bir vicdan taşımanız yeterli…
Eğer bir zulmün karşısında duramıyorsanız onu kalbinizle buğzedin, demişti Peygamber Efendimiz (S.A.V). Bunu da yapamıyorsanız…
İNSANLIĞI YİTİRİRKEN!
Paylaş